DANIŞTAY'IN KAMERA KARARI VE İLAHİ ADALET

Bu ülkede gündem ve sorunlar hep aynı.
Birkaç ay önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i unvanlı hakim ve savcı atamalarına ilişkin kararname krizinin yaşandığı günün akabinde TRT Haber'de yayınlanmakta olan Medya Müfettişi programıma konuk almıştım. Bakanlığın kararnameyi geri çekme yetkisi var mı yok mu, korsan kararname başlıklarını değerlendirmiştik. O zamanda hakim savcı atamaları ana gündemdi.

Geçen haftanın gündemi ise 10 yıl tutukluluk süresi tartışmaları ve hükmen tutuklu oldukları halde serbest bırakılan Hizbullahçılar oldu. Birkaç yıldır Ergenekon davasında ve farklı soruşturmalardaki tutukluluk sürelerini tartışıyoruz zaten.
Yargının iş yükü ve hakim ve savcı alımları, işte bu nedenle önemli bir dönemde tartışılıyor. Konca Kuriş'in ailesinin yarası kanarken yani. Yargının iş yükü kaç senedir tartışılıyor. ''Yüksek yargıdan önemli isimler bunu hep dile getiriyor hükümetler duyarsız kalıyor'' iğnelemesini yapanlar var.

Ancak idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetleyen Danıştay, yargıyı hızlandırmak adına atama yapıldığında, sınavları durudurma kararı veriyor. Sınava itiraz eden bir hakim adayının başvurusu üzerine, mülakatların kamera kaydına alınması gerektiği vurgulanıyor. Bildiğimiz kadarı ile sınava 600 aday girdi ve 300'ünün ataması yapılmaya çalışıldı.
Peki hükümet neden kamera kaydından kaçıyor? Kameraya almak zor mu? Adalet Bakanı'nın verdiği cevap ''uygulanabilirliği yok'' şeklinde. Neden? Çünkü böyle bir itiraz durumunda sadece itiraz eden adayın mülakatının kaydı değil sınava giren yüzlerce adayın mülakatı izlenecek ki karar verilebilsin. Yani karşılaştırma yapılması gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu da teknik olarak her sınav sonrası atama döneminde süreçleri karıştırabilir.

Ben yine de, milletimiz madem ki mülakat kısmında kayrılma endişesi taşıyor diyerek kameradan yanayım. Ki haklı olabilirler. Mülakatlar, tüm kamu kurumlarında sınavlarda kayırmanın akla geldiği aşamadır.

Ama aynı Danıştay'ın Milli Savunma Bakanlığı'nın sözleşmeli subaylık sınavında başarısız bir adayın itirazına, kamera şartına gerek olmadığına hümettiği doğruysa, o zaman bu ülkede yandaş yargı var.

Savcının savcının tutuklanmasını istediği, savcının hakimin istediği kararı vermeyeceğini tahmin edip başka hakime sorgulama yaptırmayı denediğinin iddia edildiği, bazı savcının dinlemeleri delilken bazı savcılarınkinin suç olduğu bir ülkede adalet...

İnsan, kamera da olsun, herkes de dinlensin, adalet ve şefafflık, bu kafalarda ancak böyle sağlanır diyor, ister istemez...Yoksa hangi dinleme yasal, hangi savcı veya adalet bürokratı, hukuk ile adaleti aynı çizgide görüyor bilmek mümkün değil.

Bundan ne sadece hükümet, ne sadece Danıştay, Yargıtay ve HSYK sorumludur. Hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyememiş ve bu kurumlarda, bu mevkilerde bulunan herkes sorumludur.

Kafasında Yargıtay ve Danıştay'ı, HSYK'yı son kale olarak gören vatandaş da, hükümet kamera koymasın, bizim adamları hakim savcı yapsın diyen iktidar partili kardeşim de sorumludur. Bu zihniyetler değişmeden ilahi adalet bizim memlekete gelmez zaten. Herkese hak ettiği özümsediği kadar adalet gelir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖZE SİYAH BANT, İNCE MİZAH VE SANSÜR

The US' dithering over Gulen's extradition following the July 15

CIA, TALIBAN, AIRBNB, AFGANISTAN VE TURKIYE