Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AMERİKA'YA HAYRAN OLAN YAZAR HAKLI MI?

Bence haklı. Yazdığı konuda bazı şeyleri Amerika'ya ilk kez giden ergenlik çağının sonlarındaki genç gözü ile görmüş gibi olsada. Ya da Sofi'nin dünyasında anlatılan, tavşanın dibindeki pirenin, tüylerin üstüne çıkıp dünyaya hayran hayaran bakışı gibi gelsede kulağa yazdıkları... Middle East Studies Association of North America üyesi bir yazar için bu durumu böyle basit ifade etmek de ayrı bir yetenek. Yazarın temel çıkarımı bilgiye ve yaratıcılığa en çok değer biçen ülke Amerika . Birde seçkincilik artık sermayeye değil bilgiye sahip olmakla ilgili bir durum.  Ben konuya Türkiye'de bilgiye ve yaratıcılığa verilen değer açısından yaklaşarak bir okuma yapmanızı öneriyorum. Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman bu yazıdan sonra ABD Büyükelçilğince ödüllendirilir mi bilinmez, kendisini yaftalanmayı göze alıp görüşlerini yazmaya cesaret ettiği için kutlayarak sizleri yazı ile başbaşa bırakıyor, yorumlarınızı bekliyorum... ------------------ ÇOK BİLGİ ÇOK AMERİKA  He

HÜRRİYET'TEN RAHMİ TURAN'IN ''İSKİLİP'Lİ ATIF'' YAZISINA CEVAP...

Resim
Yeni Şafak gazetesinden Abdullah Muradoğlu , Hürriyet'ten Rahmi Turan'ın, yazısında, Atıf Hoca sanki Yunan uçaklarının İstanbul hükümeti işbirliği ile, Mustafa Kemal aleyhine halka bildiri atılmasına, Kürt teali Cemiyeti adına destek verdiği çarpıtmasına tepki gösteriyor.Ve tarihi gerçekleri hatırlatıyor. Bu çarpıtma belki kasıtlı değildi ama okurların yanlış bilgilenmesi ve bazı kişiler hakkında yanlış zanları, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Çoğunluk bilmiyor, duyduğundan veya zannettiğinden emin oluyor. Bu nedenle Muradoğlu'nun yazısı okunmalı diyor ve sözü onun yazısına bırakıyorum. Atıf Hoca'yı neden astılar? "Hürriyet" yazarı Rahmi Turan, 1926'da idam edilen İskilipli Atıf Hoca'ya değindiği yazısında resmin bütününü göstermek yerine sadece bir parçasını tercih etmiş. "Teal-i-İslâm Cemiyeti" adına bastırılan bir bildirinin Yunan uçakları tarafından Anadolu'ya atıldığını, bildiride Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının

BİRLİKTE Mİ AYRI MI? NO 2

Dün yazdığım yazıdan sonra olaylara Ak Parti cephesinden bakmamı anlayamadıklarını belirten okur mesajları aldım. Ben o cepheden bakanları ele almıştım. Yönetimin, iktidarın sorumluluk alanında olan bir konuda, elbette o açıyı görmek, analiz etmek gerekir. Sorun elbette Milli Mücadele dönemine inilerek de incelenebilir, 20 yıl öncesine dönülerek PKK Kontrgerilla ilişkisine inilerek de. Konuya yaklaşırken, Ordu'nun ihmali veya iktidarın başarısı aralığında yorumlamak yerine, dış dinamikleri ve bugüne kadar devletin oluşturduğu politikanın güdüklüğü ile o dinamiklerin nasıl dibimize dinamit yerleştirdiğini bilmek lazım. Bunlara bakarken elbette Asker'in rejim tehdidi olarak algıladıklarını da sorgulayacağız. Gazetecinin işi bu.  Dün yazdığım gibi namaz kılan subayları tehdit olarak algılayan rejim, neden Kürt sorununun terör boyutuna dönüşmesine dair daha ciddi stratejiler üretemedi? Kontrgerilla bugünlere gelinmesinde ne derece pay sahibi? Askerlerin ülkücü gençleri vatan

SAVAŞ MI TERÖR MÜ BULMACASI VE ANAYASA NO 1

Bunca yıldır bu kadar şehit...  ' 'Çeksin gitsinler '' diyenlere bir sorum var: Başbakan bunca yıldır bu kadar şehit işini halletmiş olsaydı da yine çekip gitmesine dair bir arzu olmayacak mıydı içinizde? Bu sorunu çözmüş olsaydı oy verecek miydiniz Ak Parti'ye? Evet ben seçmenim ve benim içimde de aynı sitem var. Her gördüğümüz yerde gurur duyduğum Başbakanı sahiplenirdim eskiden terör olaylarında. Çözüm sürecini uygulayacak kadar muktedir olamayışını anlardım Türk Siyasi tarihi ve sistem muhafızları dengeleri açısından bakarak. Ve bu şekilde yıpranacak olmasına üzülürdüm. Belki Hakkari'de kaybettiğimiz askerlerin ardından da aynı hisler gidip geliyor içimde. Ama bu son şansıdır Ak Parti'nin.  Belki de Abdullah Gül bunu gördü ve o açılım sürecini  ''iyi şeyler olacak'' diye muştulayan Cumhurbaşkanı, bugün başka türlü konuştu. Şimdi yukarıda bahsettiğim gurur, yerini heyacansızlığa bırakmak üzere. Oysa ümidi olanın deviremeyeceği dağ

FUHUŞ,İNSAN TACİRLERİ VE İSLAMCILIK

CNN International’da   ‘’Freed om   Project’’ isimli belgesel hikayelerin tanıtımları bir süredir dikkat çekiyor. İnsan tacirlerinin elinde zorla alıkonulup çalıştırılanların kurtuluş hikayeleri. Medya ve kamu kurumlarının ortak çalışmaları sonucu, kandırılmış yabancılar, kaçak göçmenler de dahil olmak üzere özgürlüklerine kavuşuyorlar. 15.5 milyar dolarlık sektör dünyanın savaşlardan sonra belki de belli başlı en büyük insan hakları ihlali. Her yıl 20.000 e yakın insanın, tacirler eli ile Amerika’ya getirildiği tahmin ediliyor. Dünya genelinde ise tahmini 10-30 milyon arasında köle bulunuyor. Modern zaman köleliği ile savaşma yönünde medya işbirliği açısından CNN’in yaptığı çalışma benzeri medya desteği son derece önemli. Türkiye de göçmen kaçakçılığı yol haritasında yoğun bir güzergahta yer alıyor. Kaçak göçmenleri kandıran insan tacirleri Türkiye’ye getirdikleri kişilerden daha sonraki ülkeye transfer için fazladan para talep ediyor ve bu parayı bulamayan ailelerin kızları vey

''BURAK HÜSEYİN'' E RAKİP ADAYLAR

55 yaşında 5 çocuk annesi bir kadın. Eşi vergi hukuku okuması için kendisini yönlendirmiş ama o kendini eşine admış. Çünkü Tanrı’nın eşinize itaatkar olun, mülayim olun dediğine inanıyor. ABD 2012 Başkanlık seçimlerinin olası muhafazakar adayı Çay Partisi yöneticisi Michele Bachmann ’dan söz ediyorum. Iowa’lı Bachmann’ın dini görüşleri tartışılıyor Amerika’da. Kendisini İncil’e ve İsya sağlam bağlar ile bağlı bir Protestan olarak tanıyoruz. Dini görüşlerinin, politik felsefesini şekillendirdiğini biliyoruz.   Vergilere yaklaşımı farklı, gay evliliklere karşı. Düşüncelerinin fikir babası Francis Schaffer . Schaeffer’e baktığımızda ise Tek Tanrı inancını şiddetle savunmuş olduğu görülüyor. Öyle hassas ki, hümanizm kavramına dahi, her şeyin merkezine Yaratıcı Allah’tan çok insanı koyduğu gerekçesi ile karşı. Ayrıca dinin, hayatın sosyal politik biyolojik alanlarında yeterli olacağı görüşünde. Evet Michele Bachmann’ın hocası, din ve devlet işlerinin ayrılması konusunun da bir yalan old

TÜRKİ CUMHURİYETLER VE ERMENİSTAN'DAN ÖĞRENCİLER

  Yabancı öğrenciler harç sıkıntısı ile karşı karşıya olduklarını söylüyor. Devlet okullarında okumalarına rağmen ödedikleri harç ortalama 7000TL yi buluyormuş. Okula göre fiyat değişiyor. Evet bu Doğu Avrupa ülkeleri devlet üniversitelerinde bir dönem ücretine tekabül ediyor. Bu açıdan bakarsak ücretlendirme normal. Türkiye’deki yabancı öğrencilerin gelir düzeyi düşük ülkelerden olması da bu fiyat belirleme de önemli değil. Tabii ki gelir düşeyi düşük öğrencilerden yüksek gelir toplanması hedefinden önce gelir düzeyi yüksek gelişmiş ülkelerin de üniversitelerine rağbet ettiği bir ülke olmalı. Bu konuya dair eleştirilecek iki nokta var o da harç belirlenmesinin 2011 yılında üniversiteye bırakılması ile birden gerçekleşen artış. Bu artışlar ilk gelecek öğrencilerin ödeyeceği miktarı bilerek karar vermesi durumu dışındakileri mağdur etmiştir. Çünkü gelecek beş veya örneğin tıp için on yıl belirli bütçeler ile buraya gelmiş dar gelirli yabancı öğrenciler yarı yolda kalmıştır. Bu yanlı

TUNCEL İŞ BAŞINDA

20.06.2011 Polise tokat attığında mazlumun yanında yer aldı diye bir sempati oluşmuştu ilk etapta. Tahrik amaçlı bir artistlik olduğu fikri ise bir an ürpertti akabinde. Milliyetçiliği tetikleyip ortamı gerecek bir tahrik girişimi. Polis düşmanı asla değilim. Ama insanlara zulüm varken zalime sessiz de kalınmamalı. Yanlış anlaşılmak istemem, kabadayılığı, delikanlılık ayaklarını hiç sevmem hatta tiksinirim. Ama bu olayda, komiserin sessiz kalışı ile Tuncel'in kontrol edemediği öfkesi arasında kalmış ve yargılamamıştım. Yapılanları da onaylamadım tabii. Sabahat Tuncel'in New York Times'da yayınlanan makalesini okuyana kadar böyle geçti. Dün Fatih Çekirge'de kaleme aldı. Hislerini tarif ederken bende oluşan duyguları aktardığını fark ettim. Tuncel yeni Anayasa sürecine katılma isteklerini anlatıp kısaca  ' 'bunlar olmazsa şiddet başlar '' demeye getirmiş. Dedikleri makul bence o ayrı. Yani ''Demokratik haklarımızı herkes kadar eşit yer al

ÇOK EŞLİLİK, DİNLER VE BİREYSEL HAKLAR

Hacettepe Üniversitesi'nin Şubat ayında yayınladığı araştırmaya göre Türkiye'de 187 bin evli kadın, kocalarının tek eşi değil. Ancak davranış bilimleri uzmanı Sibel Üresin bu veriyi geçtiğimiz günlerde ‘’çok eşlilik yasal olsun, mağduriyet bitsin’’ diye değerlendirince ortalık yeniden karıştı. Üresin’in ‘’dayak yemenizin nedeni çeneleriniz’’ gibi söylemleri de çok tartışıldı. Bir tarafta kadın hakları ve cinsiyet eşitliği diyenler var. Kadın ile erkeğin doğasının aynı olmadığına inananlar, işin içinde çocuk sahibi olma ve çocuğun babası kavramları gibi farklar olduğunu vurguluyor. Kadınların tek ve ideal bir eş arayışı ile mutluluk peşinde oldukları biliniyor.           Diğer yanda İslamiyet'i ‘’bu işi icad eden, yasakken izin veren’’ çağdışı zihniyet olarak görmekte, dinler tarihi ve tüm kutsal kitapları bilmemekten kaynaklanıyor.   İslamiyet'e en yakın iki din olan Hıristiyanlık ve Musevilik inançlarının temelinde   de çok eşlilik yasaklanmamış. İncil'e göre erk

NEW YORK'TAN İKİ PARTİLİ SİSTEME BAKIŞ

Resim
Başbakan Erdoğan'ın iki partili sisteme dair görüşleri Amerika'da yankılandı. Amerika'da derken Amerika'da yaşayan Türkler arasında. Burda bazı Türk arkadaşlar uzakta olmanın verdiği özlem ile Türkiye gündemini çok iyi takip ediyorlar. Bu kişiler Amerikan kültürüne uyum sağlamış, 30- 40 yıldır burda olan insanlar. Kiminin eşi Amerikalı. Ancak kendileri bir o kadar Türk kaldıklarını zaman zaman vurgulamak istiyorlar. Daha çok ilgililer Türkiye ile. Türkiye'nin gündemi ile. Geçen akşam böyle bir grupla Manhattan'da iki sene kadar önce açılmış Hancı'da biraraya geldik.Hilton'un aşçısı Yakup Bey, esnaf lokantasını andıran sadelikte hoş bir restoran açmış. Zeytinyağlı Pırasa, patlıcan közleme süperdi. Balıkta aynı şekilde. Balıktan sonra künefe yenir mi, ben yedim. Bir tek onu beğenmedim. Velhasıl sonradan Yakup Bey'de bizim masaya katıldı.  Benim çok sevdiğim dostlarım ve onların dostları diyelim. Konu elbette geldi siyasete dayandı. Masanın ge

GÜLEFER HANIM'IN AK PARTİ ADAYLIĞI...

Muhsin Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, eşinin hayatını kaybetmesi üzerine Devlet Denetleme Kurulu'nun,  bazı şüpheleri destekleyen bir rapor ortaya koyduğuna dikkat çekiyor. Katıldığı televizyon programlarında, vefata dair bu şüphelerin aydınlatılması konusunda mücadelesinin süreceğini ifade ediyor. En son Samanyolu Haber'de izledim. Sunucu Gülefer Hanım'a elim kaza ile ilgili DDK raporunu sorduktan sonra ''seçimler yaklaşıyor, adaylığınız sözkonusu mu'' diye sordu. Gülefer Yazıcıoğlu'nun o anki yüz iafedesini dondurup dondurup tekrar seyrettim. Milletvekillliği ile ilgili soruyorsunuz herhalde derken ki anı özellikle... Bir tarafta elim bir kaza, kazada ciğerleri parçalayan soru işaretleri, hanımefendinin yüreğinde sevdiği eşini kaybetmenin sızısı varken, kendine yakışan cevabı veriyor. Düşünmüyorum, gündemimde sadece kazayı tekip ve aydınlatmak var ... Belliki bu soruya hazır. Gönlünden eşinin mirasını taşımak geçiyorsa da şu an böyle

-ALMAN BASININDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI...

Türk medyasında yorumcuların yeni trendi, daha çok dış politika yorumu yapmak. Türkiye gerçekten büyük bir küresel aktör olma yolunda ilerliyor mu, dünya basınında Türkiye'nin arabuluculuk faaliyetleri nasıl yorumlanıyor sürekli tartışılıyor. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu ve ekibinin politikaları irdeleniyor. Bir ara dış basında sürekli Türkiye'nin eksen kayması yorumları pompalandı.Türkiye'de de bu yorumlar üzerinden yüzümüzü Doğu'ya döndüğümüz çok yazıldı. Bugün ise Star gazetesinde Yağmur Atsız Alman gazetelerinden birinde İran'ın nükleer çalışmalarının dünyaya verdiği rahatsızlık konusunda Türkiye'nin arabuluculuk girişimlerinin küçümsenmeye çalışıldığını vurguladı. (Yağmur Atsız'ın ''dilencilere ve hödüklere dair'' yazısı için tıklayınız) Frankfurter Allgemeine Zeitung, İran'ın Nükleer Kapasitesi konulu toplantıyı düzenlemek için, Türkiye'nin yalvardığı-dilendiği  ifadesine yer verdi. Değişen uluslararası ilişk