AK PARTİ'NİN DEMOKRASİ VE SAMİMİYET SINAVI - DİNK CİNAYETİ
Eğri oturalım doğru konuşalım. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye'ye sağlamaya çalıştığı özgüvene bir bakın. Üzerinden taşmayan, akmayan bir duruş ile, akademik kimliği ile ülkeyi getirmeye çalıştığı bir çizgi var. Türkiye'nin sahip olduğu konumu kullanabilmesi için hiçbir engel olmadığını anlatmaya çalışıyor. Bunu tevazu içinde yaptığını görüyorsunuz.
Ak Parti iktidarına hem demokratik açılımlar hem dış politikadaki bu özgüven nedeni ile hayli destek var. Göğsü kabaran Türk - Kürt herkes oluyor. Zaman zaman Erdoğan'ın çıkışlarına, zaman zaman Davutoğlu'na olumlu yorumların yapıldığını görüyoruz. Bugün herkes bu ülkede en azından konuşulamayanların konuşulduğunu biliyor içinde derinlerde. BDP de biliyor, sempatizanı da biliyor. Bunu oluşturmak sanıldığı kadar kolay da olmadı.
Bu umut vaadeden tabloda, Ak Parti'nin bunların hepsini kendi çıkarları için rol icabı gerçekleştiridiğine inanan bir kesime, 12 Eylül referandumu sonrası 12 Eylül mağdurlarını unuttuğunu yazan yorumculara da rastlıyoruz.
Ak Parti, başörtülü öğrenci mağduriyetinde de bir samimiyet sınavından geçildi. Karşılığındaki mahalle baskısı endişelerinde de o sınavdan geçiyor hergün. Samsun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nde görevli psikolog Zeynep Akyüz'ün etek boyu yüzünden uyarılması ve ardından yıl sonunda hizmet alımı sözleşmesinin yenilenmemesi haberleri de elbette Ak Parti için bir sınavdır. Bir sınavdan geçerken ''diğerine'' verilen teminatın sınavından kalma şansı yoktur Ak Parti'nin. Böyle haberler, ilkokula çocuğunu türbanla götüren veli örnekleri gibi münferit olayalar olarak görülebilir ama yine de sınav sınavdır iktidarlar için.
Şimdi bu olayların herbirinin perde arakasında başka şeyler görebiliriz.Sosyal hizmetlerde hizmet alımı sözleşmesi bittiğinde psikoloğa ihtiyaç kalmamış olabilir, Mersin'de meslek lisesinde kız erkek öğrencilerin yemekhaneleri ayrılmışsa, orada da iktidarın zihniyeti ile alakasız münferit bir durum söz konusu olabilir. Hatta bazı veliler, yemekhane değil de yurt ayrıldığı halde gazetecilere özellikle böyle bir durum varmış gibi gösterebilirler. Bu haberler de art niyet olabilir veya yetkililerin bu tavrına karşı gerekli yasal süreçler başlatılır. Bunlar aşılır.
Ama samimiyet sınavında bazı konular varki onlar da ''şöyle olmuştur, böyle olmuştur'' denilemez.
4 yıl önce gerçekleşen Hrant Dink cinayeti davasına dair Dink'in avukatları bir rapor hazırladı. Raporun özeti, davanın, tetikçiler ile sınırlı kalacak şekilde yürümesi ve ihmale yönelik sorumluları kapsamaması.
Bu ülkede demokrasi adına, vesayete karşı çıkma adına büyük bir desteği arkasına almış, ortaya samimiyetini koyduğuna halkını inandırmış bir lider iktidarda. Faili meçhullerin üstüne giden,değişimden bahseden, Türkiye'ye özgüven aşılayan bir kadro ile çalışan bir iktidar partisi, kendi döneminde gerçekleşen bir cinayete yönelik, kimi çevrelerde ihmale dair bir şey yapılmadığı yönünde algı oluşturma lüksüne sahip değildir.
Bu ihmalde adı geçen kişiler kötü niyetli olmayabilir. Veya ilgili soruşturmalar, yargı süreçleri, bir şekilde bahsi geçen kişilerin lehine sonuçlanmış olabilir. Ona rağmen bu algı ağır bir yükümlülüktür.
Ve Dink'in, aldığı tehditlere rağmen, devletin birimlerinin bu planları bilmesine rağmen neden korunmadığı ve tedbir alınmadığı sorusunun cevabı, yaptırımları ile verilmelidir. MİT,TİB ve Emniyet birimleri Mahkemenin taleplerine gerçekçi yanıt verdi mi? Güvenlik ve istihbarat yetkilileri, bilinçli veya ihmal ile, onu ve cinayeti işleyenleri izlediği halde tedbir almadı mı? Yapılan incelemelerin sonucunda ihmal varsa bu neden cezaya dönüşmedi?
Kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır ancak resmi kurumların belli bir dirence sahip olduğu gerçeği karşısında siyasi irade göstermek hiç mi mümkün değil? Kurumların şeffaflaşması böyle mi olacak? İlerde şeffaflaşabilmek için şimdi bu kişileri korumak gerekiyor belki kim bilir..
.Ama yine ileride milliyetçiyim demenin zihinlerde suç olarak algılanmaması için, ''katil devlet'' pankartlarının başka bir üzücü olayın ardından gündeme gelmemesi için bu koruma bitmeli.
Serra Karaçam
Ak Parti iktidarına hem demokratik açılımlar hem dış politikadaki bu özgüven nedeni ile hayli destek var. Göğsü kabaran Türk - Kürt herkes oluyor. Zaman zaman Erdoğan'ın çıkışlarına, zaman zaman Davutoğlu'na olumlu yorumların yapıldığını görüyoruz. Bugün herkes bu ülkede en azından konuşulamayanların konuşulduğunu biliyor içinde derinlerde. BDP de biliyor, sempatizanı da biliyor. Bunu oluşturmak sanıldığı kadar kolay da olmadı.
Bu umut vaadeden tabloda, Ak Parti'nin bunların hepsini kendi çıkarları için rol icabı gerçekleştiridiğine inanan bir kesime, 12 Eylül referandumu sonrası 12 Eylül mağdurlarını unuttuğunu yazan yorumculara da rastlıyoruz.
Ak Parti, başörtülü öğrenci mağduriyetinde de bir samimiyet sınavından geçildi. Karşılığındaki mahalle baskısı endişelerinde de o sınavdan geçiyor hergün. Samsun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nde görevli psikolog Zeynep Akyüz'ün etek boyu yüzünden uyarılması ve ardından yıl sonunda hizmet alımı sözleşmesinin yenilenmemesi haberleri de elbette Ak Parti için bir sınavdır. Bir sınavdan geçerken ''diğerine'' verilen teminatın sınavından kalma şansı yoktur Ak Parti'nin. Böyle haberler, ilkokula çocuğunu türbanla götüren veli örnekleri gibi münferit olayalar olarak görülebilir ama yine de sınav sınavdır iktidarlar için.
Şimdi bu olayların herbirinin perde arakasında başka şeyler görebiliriz.Sosyal hizmetlerde hizmet alımı sözleşmesi bittiğinde psikoloğa ihtiyaç kalmamış olabilir, Mersin'de meslek lisesinde kız erkek öğrencilerin yemekhaneleri ayrılmışsa, orada da iktidarın zihniyeti ile alakasız münferit bir durum söz konusu olabilir. Hatta bazı veliler, yemekhane değil de yurt ayrıldığı halde gazetecilere özellikle böyle bir durum varmış gibi gösterebilirler. Bu haberler de art niyet olabilir veya yetkililerin bu tavrına karşı gerekli yasal süreçler başlatılır. Bunlar aşılır.
Ama samimiyet sınavında bazı konular varki onlar da ''şöyle olmuştur, böyle olmuştur'' denilemez.
4 yıl önce gerçekleşen Hrant Dink cinayeti davasına dair Dink'in avukatları bir rapor hazırladı. Raporun özeti, davanın, tetikçiler ile sınırlı kalacak şekilde yürümesi ve ihmale yönelik sorumluları kapsamaması.
Bu ülkede demokrasi adına, vesayete karşı çıkma adına büyük bir desteği arkasına almış, ortaya samimiyetini koyduğuna halkını inandırmış bir lider iktidarda. Faili meçhullerin üstüne giden,değişimden bahseden, Türkiye'ye özgüven aşılayan bir kadro ile çalışan bir iktidar partisi, kendi döneminde gerçekleşen bir cinayete yönelik, kimi çevrelerde ihmale dair bir şey yapılmadığı yönünde algı oluşturma lüksüne sahip değildir.
Bu ihmalde adı geçen kişiler kötü niyetli olmayabilir. Veya ilgili soruşturmalar, yargı süreçleri, bir şekilde bahsi geçen kişilerin lehine sonuçlanmış olabilir. Ona rağmen bu algı ağır bir yükümlülüktür.
Ve Dink'in, aldığı tehditlere rağmen, devletin birimlerinin bu planları bilmesine rağmen neden korunmadığı ve tedbir alınmadığı sorusunun cevabı, yaptırımları ile verilmelidir. MİT,TİB ve Emniyet birimleri Mahkemenin taleplerine gerçekçi yanıt verdi mi? Güvenlik ve istihbarat yetkilileri, bilinçli veya ihmal ile, onu ve cinayeti işleyenleri izlediği halde tedbir almadı mı? Yapılan incelemelerin sonucunda ihmal varsa bu neden cezaya dönüşmedi?
Kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır ancak resmi kurumların belli bir dirence sahip olduğu gerçeği karşısında siyasi irade göstermek hiç mi mümkün değil? Kurumların şeffaflaşması böyle mi olacak? İlerde şeffaflaşabilmek için şimdi bu kişileri korumak gerekiyor belki kim bilir..
.Ama yine ileride milliyetçiyim demenin zihinlerde suç olarak algılanmaması için, ''katil devlet'' pankartlarının başka bir üzücü olayın ardından gündeme gelmemesi için bu koruma bitmeli.
Serra Karaçam