AVRUPA'NIN SAĞLAM ADAMI, ARAP BİRLİĞİ VE GÜLEN...
Geçtiğimiz hafta yazarlar Başbakan Erdoğan'ın Kuveyt ve Katar ziyareti ve Araplar tarafından yılın adamı seçilmesi üzerine Avrupa Birliği üyeliği hedefinden uzaklaşıldığı yorumlarında bulundular. Arap ülkelerinde üretim, sanayi olmaması, ve siyasi olarak Ortadoğu'daki politikalar üzerinde etkin olamadıkları tespiti yapıldı hemen. Ki gerçek. Filistin sorununda akılcı çözüm getirmede ve nükleer silahlar konusunda Arap Birliği'nin yetersiz kaldığı, Avrupa Birliğinden destek beklediğini biliyoruz.
Diğer yandan Türkiye Ürdün Lübnan Suriye arasında geçtiğimiz yaz, ticaret, gümrük, tarım, sağlık ve enerji alanlarında işbirliği anlaşmalarının imzalanması, pekçok Arap ülkesi ile vizelerin kalkması farklı yorumları beraberinde getirmişti..
Başbakan Erdoğan yine önceki gün Suriye ve Katar'ın katıldığı bir üçlü zirvede Şii Hizbullah örgütünün Hariri hükümetinden ayrılması ile yaşanan krizi değerlendirdi. Lübnan başbakanı geçen hafta Türkiyedeydi. Ve bilindiği üzere Lübnandaki iç meseleye Suriye ve Suudi Arabistan müdahil durumda. Hariri cinayeti davasının kimin aleyhine sonuçlanacağı merakla bekleniyor Ve dava Lahey'in de gündeminde. ABD'nin Ortadoğu politikaları çerçevesinde Lübnan'ın istikrarı ne anlam ifade ediyor bu da bir diğer konu.
İşte bu şekilde kaynayan Ortadoğu kazanında Türkiye'nin bölgedeki ağırlığı zaten belirgin şekilde hissediliyor. Ama daha önemlisi bölgedeki olaylara müdahil olan ve bölge ülkeleri ile farklı açılımlar gerçekleştiren Türkiye'nin, bu nedenlerle eksen kayması yorumlarına muhatap olması ve bunlar üzerinden hükümetin Avrupa Birliği hedefinin samimiyetinin sorgulanması.
İşte bunlar tartışılırken, Başbakan Erdoağn'ın Newsweek için yazdığı ve Avrupa'nın Sağlam Adamı başlığını taşıyan makalenin ana ekseninin Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği olması önemli bir mesaj. Erdoğan makalede artık Avrupa'ya yalvaran bir Türkiye olmadığını vurgulasada, ülkemizin 2011 boyunca Avrupa'da en hızlı büyüyen ekonomi olduğunu gösteren ve 2050 ye kadar Avrupadaki ikinci en büyük ekonomi olacağına dair bilimsel öngörüleri paylaşıyor. Bu makalede Türkiye'yi anlatırken Avrupa'nın Türkiye'ye neden ihtiyacı olduğunu vurgulamayı seçmesi son derece önemli. Arap dünyası ile ilişkileri farklı yorumlayanlara da cevap niteliğinde. Avrupa'nın Türkiye tarafından reformlar ekseninde benimsendiği, bu normlar açısından başka bir eksen alternatifi aranmadığını vurguluyor Başbakan. Ancak Türkiye'nin bu normlara kavuşması için başka alternatif olmadığı düşüncesinin gerçeği yansıtmadığını ima eden Erdoğan, aslında Avrupa'nın Türkiye'den başka alternatifi yok diyor.
Başbakan Türkiye'nin 61 ülke ile vizeleri kaldırdığını söylerken bunun Romantik yeni Osmanlıcılık değil, küresel gerekliliğin getirdiği real politika temelli yeni bir vizyon olduğunu izah ediyor.
Evet Araplar, Osmanlıcılık ve Avrupa Birliği. Tam bu noktada Fetullah Gülen'in bu konudaki düşüncelerini yansıtalım:
Hocaefendi Arap Alemi dediği Arap ülkelerinin, dinin kendi dillerinde gelmiş olması münasebeti ile bir tepeden bakışa sahip olduğunu söylüyor. Ki bu özelliği Araplar'da görmek mümkün.Haca giden Türkler'e siz hala müslüman mısınız yaklaşımındalar. Kendi durumlarının iç yüzüne bakmaları gerekirken belki.
Gülen, Yeni Osmanlıcılık düşüncesine de yorum getiriyor. Vizelerin kalkması ve bölgedeki sorunlarda Türkiye'nin arabuluculuk etmesi gibi olaylarla, dört asır gibi uzun bir süre sağlam duruş göstermiş bir imparatorluk resminin, diğer ülkelerin şuurlatlarında tetiklendiğini, canlandığını söylüyor
Bugünün koşullarında hakim olmanın değil, fikir verme, muvazene yani yeni tabirle denge unsuru olmanın önemine inandığını vurguluyor. Türkiye'nin uluslararası platformlarda ortaya koyduğu düşünceleri uygulayabilecek krediye sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Allah'ın Rahmeti ile o krediye sahip olunmasını dilediğini ekleyerek dua ediyor.
Bugün Gazetesinden Adem Yavuz Aslan'ın Timaş yayınlarından çıkan kitabı Bi Ermeni Var bugünlerde çok konuşuluyor. Trabzondaki ihmal noktasında bazı farklı adresleri görüyoruz. Bugüne kadar polise yönelik ihmalin ardından Jandarmaya da bir kez daha dikkat çekilmiş. Bu konuda tam adalet beklediğimizi birkez daha ekleyelim. Bu cinayette azmettiren veya koşulları oluşturan Örgütün bulunup cezalandırılması ne kadar önemliyse, bir vatandaşın göz göre göre cinayete kurban gitmesinde ihmali bulunan bireylere uygulanacak yaptırımda o kadar önemlidir.
Dink Cinayeti gerçekleştiğinde 24 Televizyonu kurulma aşamasındaydı ve son hazırlıkları yapıyorduk. Bu üzücü olay ile yayın tarihimizi erkene çektik ve deneme yayınından normal yayına geçmiştik. O günden bu yana tam 4 sene geçti. Bakalım önümüzdeki süreçte neler olacak...
Diğer yandan Türkiye Ürdün Lübnan Suriye arasında geçtiğimiz yaz, ticaret, gümrük, tarım, sağlık ve enerji alanlarında işbirliği anlaşmalarının imzalanması, pekçok Arap ülkesi ile vizelerin kalkması farklı yorumları beraberinde getirmişti..
Başbakan Erdoğan yine önceki gün Suriye ve Katar'ın katıldığı bir üçlü zirvede Şii Hizbullah örgütünün Hariri hükümetinden ayrılması ile yaşanan krizi değerlendirdi. Lübnan başbakanı geçen hafta Türkiyedeydi. Ve bilindiği üzere Lübnandaki iç meseleye Suriye ve Suudi Arabistan müdahil durumda. Hariri cinayeti davasının kimin aleyhine sonuçlanacağı merakla bekleniyor Ve dava Lahey'in de gündeminde. ABD'nin Ortadoğu politikaları çerçevesinde Lübnan'ın istikrarı ne anlam ifade ediyor bu da bir diğer konu.
İşte bu şekilde kaynayan Ortadoğu kazanında Türkiye'nin bölgedeki ağırlığı zaten belirgin şekilde hissediliyor. Ama daha önemlisi bölgedeki olaylara müdahil olan ve bölge ülkeleri ile farklı açılımlar gerçekleştiren Türkiye'nin, bu nedenlerle eksen kayması yorumlarına muhatap olması ve bunlar üzerinden hükümetin Avrupa Birliği hedefinin samimiyetinin sorgulanması.
İşte bunlar tartışılırken, Başbakan Erdoağn'ın Newsweek için yazdığı ve Avrupa'nın Sağlam Adamı başlığını taşıyan makalenin ana ekseninin Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği olması önemli bir mesaj. Erdoğan makalede artık Avrupa'ya yalvaran bir Türkiye olmadığını vurgulasada, ülkemizin 2011 boyunca Avrupa'da en hızlı büyüyen ekonomi olduğunu gösteren ve 2050 ye kadar Avrupadaki ikinci en büyük ekonomi olacağına dair bilimsel öngörüleri paylaşıyor. Bu makalede Türkiye'yi anlatırken Avrupa'nın Türkiye'ye neden ihtiyacı olduğunu vurgulamayı seçmesi son derece önemli. Arap dünyası ile ilişkileri farklı yorumlayanlara da cevap niteliğinde. Avrupa'nın Türkiye tarafından reformlar ekseninde benimsendiği, bu normlar açısından başka bir eksen alternatifi aranmadığını vurguluyor Başbakan. Ancak Türkiye'nin bu normlara kavuşması için başka alternatif olmadığı düşüncesinin gerçeği yansıtmadığını ima eden Erdoğan, aslında Avrupa'nın Türkiye'den başka alternatifi yok diyor.
Başbakan Türkiye'nin 61 ülke ile vizeleri kaldırdığını söylerken bunun Romantik yeni Osmanlıcılık değil, küresel gerekliliğin getirdiği real politika temelli yeni bir vizyon olduğunu izah ediyor.
Evet Araplar, Osmanlıcılık ve Avrupa Birliği. Tam bu noktada Fetullah Gülen'in bu konudaki düşüncelerini yansıtalım:
Hocaefendi Arap Alemi dediği Arap ülkelerinin, dinin kendi dillerinde gelmiş olması münasebeti ile bir tepeden bakışa sahip olduğunu söylüyor. Ki bu özelliği Araplar'da görmek mümkün.Haca giden Türkler'e siz hala müslüman mısınız yaklaşımındalar. Kendi durumlarının iç yüzüne bakmaları gerekirken belki.
Gülen, Yeni Osmanlıcılık düşüncesine de yorum getiriyor. Vizelerin kalkması ve bölgedeki sorunlarda Türkiye'nin arabuluculuk etmesi gibi olaylarla, dört asır gibi uzun bir süre sağlam duruş göstermiş bir imparatorluk resminin, diğer ülkelerin şuurlatlarında tetiklendiğini, canlandığını söylüyor
Bugünün koşullarında hakim olmanın değil, fikir verme, muvazene yani yeni tabirle denge unsuru olmanın önemine inandığını vurguluyor. Türkiye'nin uluslararası platformlarda ortaya koyduğu düşünceleri uygulayabilecek krediye sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Allah'ın Rahmeti ile o krediye sahip olunmasını dilediğini ekleyerek dua ediyor.
Bugün Gazetesinden Adem Yavuz Aslan'ın Timaş yayınlarından çıkan kitabı Bi Ermeni Var bugünlerde çok konuşuluyor. Trabzondaki ihmal noktasında bazı farklı adresleri görüyoruz. Bugüne kadar polise yönelik ihmalin ardından Jandarmaya da bir kez daha dikkat çekilmiş. Bu konuda tam adalet beklediğimizi birkez daha ekleyelim. Bu cinayette azmettiren veya koşulları oluşturan Örgütün bulunup cezalandırılması ne kadar önemliyse, bir vatandaşın göz göre göre cinayete kurban gitmesinde ihmali bulunan bireylere uygulanacak yaptırımda o kadar önemlidir.
Dink Cinayeti gerçekleştiğinde 24 Televizyonu kurulma aşamasındaydı ve son hazırlıkları yapıyorduk. Bu üzücü olay ile yayın tarihimizi erkene çektik ve deneme yayınından normal yayına geçmiştik. O günden bu yana tam 4 sene geçti. Bakalım önümüzdeki süreçte neler olacak...