BİRLİKTE Mİ AYRI MI? NO 2
Dün yazdığım yazıdan sonra olaylara Ak Parti cephesinden bakmamı anlayamadıklarını belirten okur mesajları aldım. Ben o cepheden bakanları ele almıştım. Yönetimin, iktidarın sorumluluk alanında olan bir konuda, elbette o açıyı görmek, analiz etmek gerekir.
Sorun elbette Milli Mücadele dönemine inilerek de incelenebilir, 20 yıl öncesine dönülerek PKK Kontrgerilla ilişkisine inilerek de.
Konuya yaklaşırken, Ordu'nun ihmali veya iktidarın başarısı aralığında yorumlamak yerine, dış dinamikleri ve bugüne kadar devletin oluşturduğu politikanın güdüklüğü ile o dinamiklerin nasıl dibimize dinamit yerleştirdiğini bilmek lazım.
Bunlara bakarken elbette Asker'in rejim tehdidi olarak algıladıklarını da sorgulayacağız. Gazetecinin işi bu.
Dün yazdığım gibi namaz kılan subayları tehdit olarak algılayan rejim, neden Kürt sorununun terör boyutuna dönüşmesine dair daha ciddi stratejiler üretemedi? Kontrgerilla bugünlere gelinmesinde ne derece pay sahibi? Askerlerin ülkücü gençleri vatan uğruna(!) eğittiği, silah kaçırarak onlara verdiği darbe günlerinde, kim hangi ülkeye veya güce hizmet etti elbette sorgulamak lazım.
Şemdinli'yi hatırlayınız...
PKK ile ortaklıkları deşifre olan bazı çevreler, Başbakan'ın çözüm adımlarını, işbirlikçilik gibi göstererek intikam almayı seçtiler bugüne kadar.
Hükümet icraatlarını, stratejilerini beğenmemek her vatandaşın hakkı. Ama iktidar partisini ve onun liderini hain gibi göstermek, hala bu halka rejim tehdidi algısı verip, onun üzerinden oluşan nefret ile terör olaylarında bir galeyan hasıl etmeye çalışmak da en alasından hainlik değil mi?
Bu olaylara sessiz kalmak da hainlik. Bitmeyen savaşı sürdümek de hainlik.
Kürtler'in sorunları ile terör sorununu ayrı değerlendirmek ise tastamam bir komedi. Bu örgütü yaşatan en canlı destek, dağa çıkan, hücre evinde çalışan üyeleridir. Bunlar Kürtler'in Sorunları ile doğrudan ilişkilidir. Terörle mücadele Kürtler'in sorunlarını çözme yükümlülüğünü, hükümetin üzerinden düşürmez. İktidar Partisi'de bunun farkında. Yeni Anayasa çalışmalarını sürdürüyor. Muhalefet de çözüm önerilerine bu defa olumlu yaklaştı.
Bizim görevimiz bu süreci sonuna kadar takip etmek. Gerekiyorsa bu konuyu hergün yazmak.
Bu sorun neden bunca yıldır çözülemedi? Çünkü ''dış güçler'' Milli mücadele döneminden beri işin içindeler.
Kürt Aşiretler Milli Mücadele'de Atatürk'ün yanında yer aldılar. Ama sonraki dönemlerde böl-yönet politikası gerekleri adına, casuslar eli ile alt yapı hazırlıkları sürdü durdu.
Burada bölmek derken farklı etnik gruplara dair bir açıklama yapmalı. Dış güçlerin farklı etnik grupları kışkırtması ve sonra parçalanmış bölgeyi yutması veya yönetmesi mümkün. Ancak akademik çalışmalarda dahi, bölgede etnik farklılık yokmuş gibi anlatım kullanılması da bilimsel değil. Ancak bu farklılığı kabul edersek ve buna saygı duyarsak birlikte yaşayabiliriz.
Kürtler'in kendine has tarihi, kültürü, dili var mı sorusu akıl çeliyor. Bazı araştırmacılar bunu ıspatlarken bazıları, Mezopotamya coğrafyasının uğradığı işgaller ile böyle bir ırk bulunmadığını iddia ediyor. Bugün bu tartışmaları bırakmak zorundayız. Bizi ilgilendiren gerçek, ortak bir geçmiş olduğu, o geçmişte iç içe geçen bir kültür olduğu, Milli Mücadele deki yanyana duruştur. Kürtler'in çoğunluktan farklı olduğu vurgusunun, bölücülük maksadı ile dayatılmasına karşı çıkmak, Kürtler'in farklı kültürlerini ve varlıklarını inkar noktasına asla varmamalı.
Bu ortak geçmişte Rum'ların ve Ermeniler'in Milli Mücadele dönemi emelleri ile Kürtler'in (belirli birkaç önderi hariç) emelleri aynı olmamıştır. Ya da Kürtler, Ermeni isyancıların öncülüğünde, onlara tabi olacakları bir yapıyı istememişlerdir. Ancak Cumhuriyet sonrası, Milli Mücadele de omuz omuza duran ve aynı zamanda bölgelerinde birer dini lider de olan Kürt liderler, Cumhuriyet idaresi ile çatışmışlardır. İstiklal mahkemelerinde asılanların bir kısmının da bu kişilerden oluştuğu biliniyor.
O dönemde Wilson İlkeleri ile Milletlerin kendi geleceklerini tayin hakkı tartışılmaya başlandı. Bugün Türkiye'de yaşayan Kürtler'in bir kısmı bunun için mücadele ettiklerini belirtiyor. Dış güçlerin ''sizi bölgeye vali yapacağız'' dediği, dönemin sözde Kürt liderlerinin, bu safsataya inanmaları ile başlayan süreç, günümüz ihanetlerine kadar uzandı. Devletin hukuk devleti olmayı başaramayarak, bölgede istikrar ve güvenlik sağlamak yerine dehşet saçan yapıları önleyemeyişi ise olayları kontrolden çıkardı.
Şimdi şiddetin yol olmadığını bilen ve demokratik veya totaliter bir yapı ile bir devlet varlığı hedeflediği görünen, siyasileşmeye çalışan kolları ile dikkat çeken bir terör örgütü ile karşı karşıyayız. Aslında teoride sadece Kürtler için kurulmuş bir parti de değiller. Tüm ezilenleri kapsıyorlar… Parti(!) tüzüklerinde PKK KONGRA GEL dönemlerine göre farklılaşma var.Bu kendilerini ifade edişleri. Teorileri süper. Ama eleştiri yapma ve öneri sunma haklarını kullanan örgüt mensuplarının nasıl infaz edildiği de biliniyor.
Bugün Kürtler'e, Türkler'den ayrılmayı sahiden isteyip istemediklerini sormak lazım. Bu yapılırken dış güçler devreden çıkmalıdır.
Atatürk'ün sorduğu gibi sormak lazım.
Şayet beraber yaşamak istiyorlarsa, ihanet edenlere dönüş kapısını açmak önemli. O zaman Habur gibi provokasyonları önlemek noktasında hükümet ve BDP arasında bir teamül oluşmalı.
Ha yok ayrılmak istiyorlarsa, bu BDP'nin dediği gibi sadece bir özerklik ile olamaz. Özerklik verilirse ulus devlet olmak isteyen kanat, kesin mızıkçılık yapacaktır. Buna da haklı gerekçe olarak, ayrılma beyanında bulunan, reyini kullanan vatandaşlar dayanak gösterilecektir. Yani bağımsız devlet veya iki uluslu eşit federal bir yapı isteyeceklerdir.
Bu müzakereler yürütülürken barışa şans verilmesini istemeyenler provakatif eylemelere devam edebilir.
Bu arada sınır ötesi operasyonda ABD - AB kaale alınmamalı. Bu ülkelerin ve her türlü uluslar-üstü yapıların dayattığı herşey, çifte standarttır. ABD Irak'a girebiliyorsa Türkiye'de şu durumda her operasyonu yapar, yapmalıdır da.
Burada Kürtler ve Türkler sağduyulu düşünüp karar vermek ve bu kararı verirken kimsenin emellerine alet olmamayı ilke edinmek durumundalar.
MHP lideri Devlet Bahçeli'ye ''BDPliler'i meclisten çıkarın'' diye ağlayan şehit yakının o hali yüreğimizi burktu. Bahçeli'nin sokağa sahip çıkması da hayli takdire şayan.
KCK operasyonları ve Öcalan ile ilgili kısımlara yarın değineceğim.