NEW YORK'TAN İKİ PARTİLİ SİSTEME BAKIŞ

Başbakan Erdoğan'ın iki partili sisteme dair görüşleri Amerika'da yankılandı. Amerika'da derken Amerika'da yaşayan Türkler arasında. Burda bazı Türk arkadaşlar uzakta olmanın verdiği özlem ile Türkiye gündemini çok iyi takip ediyorlar. Bu kişiler Amerikan kültürüne uyum sağlamış, 30- 40 yıldır burda olan insanlar. Kiminin eşi Amerikalı. Ancak kendileri bir o kadar Türk kaldıklarını zaman zaman vurgulamak istiyorlar. Daha çok ilgililer Türkiye ile. Türkiye'nin gündemi ile.

Geçen akşam böyle bir grupla Manhattan'da iki sene kadar önce açılmış Hancı'da biraraya geldik.Hilton'un aşçısı Yakup Bey, esnaf lokantasını andıran sadelikte hoş bir restoran açmış. Zeytinyağlı Pırasa, patlıcan közleme süperdi. Balıkta aynı şekilde. Balıktan sonra künefe yenir mi, ben yedim. Bir tek onu beğenmedim.

Velhasıl sonradan Yakup Bey'de bizim masaya katıldı.



 Benim çok sevdiğim dostlarım ve onların dostları diyelim.

Konu elbette geldi siyasete dayandı. Masanın geneli Başbakan Erdoğan'a ve Ak Parti'ye mesafeli. İçki yasağından tutun da iki partili sisteme kadar herşeyi, muhafazakarlaşma ve diktatörlüğe giden yol gibi algılıyorlar.

Pekçoğu bu seferde iktidara gelirse kesin ülkede rejim değişecek diyorlar.

Kendilerine sordum, bu kadar senedir iktidardalar,  sizi rahatsız eden  neler oldu? Ben neden endişelenmiyorum? Kendimce benim de özgürlüklerim var.

 ''Bu kadar zaman sessiz ve derinden davranıldı, bu seçimden sonra harekete geçilecek. Yargı ele geçiriliyor...'' Ama somut cevap yok.

 Bir arkadaş Hizbullah'ı bunlar bıraktırdı diyor. Son bir umut beni ikna etmek istercesine.

Peki diyorum burda iki partili sistem var, sizi rahatsız etmiyor, Türkiye'de neden olmasın?

İşte bu soruya aldığım yanıt mantıklı. Biri cevaplıyor burada bilirsinki cumhuriyetçi cumhuriyetçi, demokrat demokrat. Türkiye'de kim demokrat kim cumhuriyetçi inanamıyorum. Herkes mış gibi yapıyor.

Yani Ak Parti'nin demokratlığı, özgürlüklerden yana olması gerçek değil demek istiyor. Yoksa bu değerleri destekleyecek. Önyargılı bir milletiz vesselam.

Bakıyorum aynı insanlar Bülent Arınç'ın Başbakanın yerine konuştuğunu söylüyorlar. Katılmadığımı, Bülent Bey'in kendi görüşlerini sakınmayan bir siyasetçi olduğunu düşündüğümü belirtiyorum.''Başkan'' olacağını düşündükleri Başbakan ile Arınç'ın bu konuda uzlaşamadığı örneğini veriyorum. O da olmuyor.

Diğer yandan bakıyorum, Mehmet Tezkan ''ABD'deki başkanlık sistemi Erdoğan'a uymaz, uysa uysa Rusyadaki uyar'' diyor. Rusyadaki başkanlık sistemi daha güçlü diyor. Obama istediği yasayı çıkaramaz Putin çıkarabilir diyor. Zaten Türk milleti güçlü lider sever diyor.

E millet seviyorsa yapacak bişey yok. Sen yazar olarak uyarını yapıyorsun. Amerikadaki bazı Türkler okuyor belki de. Onlar kalkıp oy vermeye de gelecekler bu seçimde.

Laf aramızda Yılmaz Özdil, Bekir Coşkun hayli popüler burada. Ertuğrul Özkök'te aynı şekilde.

Hancı'da bu ortam, Türkiye'deki kutuplaşmadan buradaki kutuplaşmaya getiriyor beni. Amerika'da kutuplaşma, cemaat ve Atatürkçülük ekseninde şekillenmiş bir kere. Kültürel faaliyetler, yapılan çalışmalar konusunda iki kesimin faaliyetleri çarpışıyor. Bir tarafa gidip şunlar da yapılıyor dediğimde, biz de şunları yaptık diye bir refleks görüyorum. İyilikte yarışmak güzel elbette. Ama birbirini yok etmeden var olmayı hedeflemek çok mu zor?

Her iki ortamın içinde bulunduğumda, her iki tarafın samimiyetime inanıp bana açtıkları sinelerinde, eşit bir temkinli duruş görüyorum. Konu gerçekten yaşam alanı ve özgürlükler de düğümleniyor. Hangisi daha güvenilir ve ötekine saygılı karar vermek zor.

Ama bunun Ak Parti'ye bağlanması beni rahatsız ediyor. Orada bir haksızlık görüyorum.

Bu gibi durumlarda bir ölçüm var, o ortamda yediğim yemek burnumdan geliyor mu ona bakıyorum. Ve Hancı'dan çıktığımda üzerime ağırlık çökmediğine göre, iyi hissettiğime göre bu tarafta daha tehlike yok. Bazen her iki kutuptan ortamlarda da bunu hissediyorum çünkü.

 En azından kimse asker gelsin her yolu denesin demiyor önceki senelerde duyduğum gibi. Veya bana söylemiyorlar...
---------------------------
Mısır'da yaşananlar dünya basınının ana gündemi oldu. Bu arada Amerika'nın Mısır'a yaptığı yardım ise daha çok konuşulmaya başlandı.

 Amerika çoğu Ortadoğu ülkesine ve Rusya'ya göndermek üzere belli bir bütçe ayırıyor. Bu bütçenin kullanılma amacı, o ülkelerdeki ''demokrasi ve insan haklarını'' geliştirmek olarak açıklanıyor Amerikan kamuoyuna. Yani vergi verenlere. Son zamanlarda ise bu harcamalar yerine sosyal yardımlar, sağlık sigortaları artsın sesleri yükseliyor.

 Artık dünyada Amerika'nın, sadık dostu olduğu için desteklediği dikatatörlerin idaresi bitiyor yorumları yaygın.

Amerika'nın bu ülkelerde halkın istediğine uygun yönetimleri muhatap almak durumunda olduğu yorumu da.

 Mısırdaki ayaklanmadan ümitlenip Türkiye'de ki seçilmiş iktidarın bu şekilde gidebileceğini düşünenler varmış. Bu kesimler de buradaki dostlarımız gibi somut şikayetleri olmadığı halde demokratik şekilde seçilmiş iktidar böyle olaylarla gitsin diyorlarsa onlara Tayyip Erdoğan'ın zaten o şekilde giden bir dönemin ardından halkın büyük desteği ile gelenin ta kendisi olduğunu hatırlatmak lazım. Şamil Tayyar'ın bu konudaki yazısı durumu güzel özetliyor: başbakanı kendi silahı ile vurmak...



Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖZE SİYAH BANT, İNCE MİZAH VE SANSÜR

CIA, TALIBAN, AIRBNB, AFGANISTAN VE TURKIYE

The US' dithering over Gulen's extradition following the July 15