-ALMAN BASININDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI...
Türk medyasında yorumcuların yeni trendi, daha çok dış politika yorumu yapmak.
Türkiye gerçekten büyük bir küresel aktör olma yolunda ilerliyor mu, dünya basınında Türkiye'nin arabuluculuk faaliyetleri nasıl yorumlanıyor sürekli tartışılıyor. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu ve ekibinin politikaları irdeleniyor.
Bir ara dış basında sürekli Türkiye'nin eksen kayması yorumları pompalandı.Türkiye'de de bu yorumlar üzerinden yüzümüzü Doğu'ya döndüğümüz çok yazıldı.
Bugün ise Star gazetesinde Yağmur Atsız Alman gazetelerinden birinde İran'ın nükleer çalışmalarının dünyaya verdiği rahatsızlık konusunda Türkiye'nin arabuluculuk girişimlerinin küçümsenmeye çalışıldığını vurguladı.
(Yağmur Atsız'ın ''dilencilere ve hödüklere dair'' yazısı için tıklayınız)
Frankfurter Allgemeine Zeitung, İran'ın Nükleer Kapasitesi konulu toplantıyı düzenlemek için, Türkiye'nin yalvardığı-dilendiği ifadesine yer verdi.
Değişen uluslararası ilişkilerde yeni terimlerin siyaset bilimine girdiği bir gerçek. Arabuluculuk ise bu noktada önem arz ediyor. Bu yorumların yapılıyor olması bile Türkiye'nin izlediği politikaların önemini gösteriyor. Kendimizi dev aynasında görmeyelim Atsız'ın dediği gibi ama, madem bu kadar önemsiz, neden bu konuya değiniyor yabancı yazarlar onu da bir düşünelim. Neden rahatsız oluyorlar? Dilenerek veya başka şekilde, maksata ulaşmak değil mi asıl olan?
Öte yandan bugün Cüneyit Ülsever ise Hürriyet'teki köşesinde idealist politikaları sorguluyor.Türkiye'nin eski Britanya'nın kolonilerine yaptığı gibi, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya'da, Türkiye önderliğinde bir milletler birliği hedeflediğini yazıyor. Bu noktada bazı ülkelerce kullanılmanın sözkonusu olabileceğine dikkat çekiyor. Ve Türkiye'yi Sudan Çin ve İran gibi ülkelerdeki insanlık dramına seyirci kalmak ile suçluyor.
(Cüneyit Ülsever'in yazısı için tıklayın)
Peki örneğin Sudan'da üniter yapının korunmamasında kimin çıkarı var? Bu ülkede yaşanan vahşette petrol nedeni ile bölücülük faaliyetlerini destekleyen dış devlet etkisi iddialarını bir hatırlayalım.
Darfur'da soykırım yapılıyor söylemi, Amerika'da da çok yaygın ve konuya dini pencereden bakmak tercih ediliyor nedense...Oysa 1994'te Rwanda da yaşanan insanlık dramına da seyirci kalındığını hatırlatan yazarlar da var.
(Aksiyon'dan Mesut Çevikalp'in ''bölünen Sudan mı petrol mü'' yazısı için tıklayın)
Bu durumda Türkiye'yi bu sorunlara seyirci kalmakla suçlamak ve Türkiye'nin hedeflerini küçümsemek ne kadar akılcı ve bu yorumların amacı ne tekrar düşünmek lazım.
Tabii Türkiye'nin nerede çıkarı var ne kadar çıkarlarına göre politika güdüyor onu da sorgulayalım. Kimsenin ona itirazı yok.
Türkiye gerçekten büyük bir küresel aktör olma yolunda ilerliyor mu, dünya basınında Türkiye'nin arabuluculuk faaliyetleri nasıl yorumlanıyor sürekli tartışılıyor. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu ve ekibinin politikaları irdeleniyor.
Bir ara dış basında sürekli Türkiye'nin eksen kayması yorumları pompalandı.Türkiye'de de bu yorumlar üzerinden yüzümüzü Doğu'ya döndüğümüz çok yazıldı.
Bugün ise Star gazetesinde Yağmur Atsız Alman gazetelerinden birinde İran'ın nükleer çalışmalarının dünyaya verdiği rahatsızlık konusunda Türkiye'nin arabuluculuk girişimlerinin küçümsenmeye çalışıldığını vurguladı.
(Yağmur Atsız'ın ''dilencilere ve hödüklere dair'' yazısı için tıklayınız)
Frankfurter Allgemeine Zeitung, İran'ın Nükleer Kapasitesi konulu toplantıyı düzenlemek için, Türkiye'nin yalvardığı-dilendiği ifadesine yer verdi.
Değişen uluslararası ilişkilerde yeni terimlerin siyaset bilimine girdiği bir gerçek. Arabuluculuk ise bu noktada önem arz ediyor. Bu yorumların yapılıyor olması bile Türkiye'nin izlediği politikaların önemini gösteriyor. Kendimizi dev aynasında görmeyelim Atsız'ın dediği gibi ama, madem bu kadar önemsiz, neden bu konuya değiniyor yabancı yazarlar onu da bir düşünelim. Neden rahatsız oluyorlar? Dilenerek veya başka şekilde, maksata ulaşmak değil mi asıl olan?
Öte yandan bugün Cüneyit Ülsever ise Hürriyet'teki köşesinde idealist politikaları sorguluyor.Türkiye'nin eski Britanya'nın kolonilerine yaptığı gibi, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya'da, Türkiye önderliğinde bir milletler birliği hedeflediğini yazıyor. Bu noktada bazı ülkelerce kullanılmanın sözkonusu olabileceğine dikkat çekiyor. Ve Türkiye'yi Sudan Çin ve İran gibi ülkelerdeki insanlık dramına seyirci kalmak ile suçluyor.
(Cüneyit Ülsever'in yazısı için tıklayın)
Peki örneğin Sudan'da üniter yapının korunmamasında kimin çıkarı var? Bu ülkede yaşanan vahşette petrol nedeni ile bölücülük faaliyetlerini destekleyen dış devlet etkisi iddialarını bir hatırlayalım.
Darfur'da soykırım yapılıyor söylemi, Amerika'da da çok yaygın ve konuya dini pencereden bakmak tercih ediliyor nedense...Oysa 1994'te Rwanda da yaşanan insanlık dramına da seyirci kalındığını hatırlatan yazarlar da var.
(Aksiyon'dan Mesut Çevikalp'in ''bölünen Sudan mı petrol mü'' yazısı için tıklayın)
Bu durumda Türkiye'yi bu sorunlara seyirci kalmakla suçlamak ve Türkiye'nin hedeflerini küçümsemek ne kadar akılcı ve bu yorumların amacı ne tekrar düşünmek lazım.
Tabii Türkiye'nin nerede çıkarı var ne kadar çıkarlarına göre politika güdüyor onu da sorgulayalım. Kimsenin ona itirazı yok.