Aptallar olmasaydı savaş olmazdı...
*Bu makale blog sahibinin katıldığı anlamına gelmez. Contributer tarafından bağımsız yazılan makale tercüme edilmiştir.
The views expressed in this article are the author's own and do not necessarily reflect blogger's editorial policy.
By Abu Dharr
Ocak 2016-Crescent
Ocak 2016-Crescent
Beni Suud’un en son ‘terör karşıtı ittifak’ tertibi,
emperyalist Siyonist efendilerinin yoğunlaştırmak istediği Şii-Sünni çatışmasını
tatmin etme girişimi dışında bir şey değil.
Vefasızlık, gaddarlık, Suud siyasetinin bedeninde, tıpkı insan vücudunda kanın gezdiği gibi
dolaşmakta. 15 Aralık 2015’te kral Salman’ın oğlu ve savunma bakanı prens
Muhammed, tahta ikinci sırada yakın olan savaş bakanına; hiçbir dış politika
hazırlığı olmadan, dünyaya ‘islami askeri ittifak’ oluşumunu ilan ettirdi .
Bu ciddi bir konu. Hiçbir ortaçağ krallığı iyice
düşünmeden ve sahneyi uygun şekilde
hazırlamadan böyle bir resmi söylemi dillendirir mi? Suud merkezli askeri
ittifak, söylenen 34 Müslüman ulus devletin katılımı ile; terörle mücadele ile
görevli. Bunun merkezi elbette ki Suud
başkenti Riyad olacak. Bir dipnot, Suud kraliyeti başkentleri Riyad… Mekke veya
Medine değil…
Aynı şekilde Emevilerin başkenti Şam, Abbasilerinkiyse Bağdattı. Bu
monarşilerden hiçbiri başkentlerini Mekke veya Medine’ye taşımadılar. Bu da
onların yönetimlerinin İslami olmadığını ele veriyor. Bu aynı zamanda bu
yönetimlerin Meclis ile Mescidi birleştirme-uzlaştırma yetisi olmadığını da
gösteriyor.
Suudların bu deklarasyonu da, özellikle Mekke ve Medine’nin
doğası, kompozisyonu ve yapısını bozan, hiçbir danışma meclisi toplamadan
aldıkları kararlar gibi tamamen İslami konularda geçtiğimiz asırda alınan yüzlerce kararın
arasına eklenebilir.
Bu askeri ittifakın 30’dan fazla üyesi İslam işbirliği
teşkilatından çekiliyor.
Bu plansız gerçekleşen ani orjinli askeri işbirliği yapısından,
on yıldan fazla devam eden ve çeyrek milyon insanın ölümüne yol açan bir çeşit
İslami iç savaş geçirmiş, bu ittifakın
ana adayı olması beklenen Cezayir gibi bazı ülkeler hariç tutuluyor… Dışarda
tutulan bir diğer ülke ise Arap yarımadasını saran Şii-Sünni çatışmasında taraf tutmayan ve bir
İslami tartışmada köprü olabilecek Umman. En popüler Müslüman ülkelerden Endonezya
da şimdilik dışarda tutuluyor.
Suud ibnu ubeyyeler İslam
işbirliği teşkilatı üyesi Şii ağırlıklı İran ve Irak’ı uzak tutarak ellerini
göstermiş oluyor. Bu da bizi Suud Ibnu Ubeyyelerin Şiii Sünni tansiyonunu
genişletecek bir politika yürüttüğü sonuca götürür. Suudların, bu askeri
işbirliğinin Sünni terör karşısında kurulduğu havasını vermeleri yalan.
Suud Medya imparatorluğu bu birliğin düşmanını sünni terörü gibi yansıtacak ve ekonomik-
finansal olarak kolayca çökertebilecekti. Biz bu ittifakı Suud-NATO ittifakı
olarak isimlendirebiliriz.
Suudi Arabistan'ın, Vehhabi ideolojisi telkin edilmiş
krallık içindeki kendi köylü kalabalıklarını ve krallıkça finanse edilen
dünyanın çeşitli yerlerindeki medreseleri dize getirmek için zaten bir askeri
güce ihtiyacı olmadığından, dünyanın geri kalan Müslümanlarını başıboş
bırakabilirler. Suud kurumsal öğretisine göre geri kalan Müslümanlar zaten
kafirler ve müşriklerdir.
Elbette askeri, bankacılık ve endüstriyel komplex, muhbirler
yolu ile bu teröristleri bulmaktan para kazanmayacak. Savaş endüstrisi için
karlı olan Müslümanlar arasında nesiller boyu sürecek bir yangını
ateşlemektir. Ve bu iki şekilde geri kazandıracak: İlki ve en önemlisi;
silah üreticilerine dev rakamlarda para kazandıracak. Petrol prenslerinin(!)
paralarını böylece çekerler. ikinci olarak Müslümanların birbirlerini
öldürmesiyle İslami canlanma ve dirilişi yok etmiş olacaklar.
Geçtiğimiz haftalarda ve aylarda emperyalist arenadan bazı
gevezeler metotlarını örtmek için çenelerini tutamadılar. Kabadayılık eden senatör
McCain ve sıkı Neo Konservatif eski ABD Birleşmiş Milletler büyükelçisi John Bolton’un yanı sıra demokrat adaylar
yarışındaki Hillary Clinton gibi isimler DAESH’i yok etmenin yolu Arap ve
Müslüman koalisyon güçlerinin operasyonlarının, Suriye-Irak sahnesinde karada
bulunması olduğunu söylediler.
Ve bildiğiniz gibi, Siyasi köle olan Suudlar kurtarmaya koştu. Suudi rejimi daha önce hiç
olmadığı kadar ateşin sıcaklığını hissediyor. Bu kararlı fırtına ve onun Arap Müttefikleri
Yemen’i karıştırma sürecinde çuvallamak üzereler. 9-10 Aralık’ta Viyana’da
Suriye rejimi ile yüz yüze görüşmeler öncesi onları birleştirme beklentisi ile
Suudi Arabistan’a çağrılan Suriyeli fino köpekleri Suudilere İran karşısında
Suriye kartını oynamanın hiçbir şey kazandıramayacağını gösterdi.
Suriye macerası, Suudileri askeri sözleşmeleri imzalama
yolunda korkutma amaçlı, Suud yönetimine karşı Avrupa ve Amerika’da üretilen medya
kampanyalarına malzeme yapılarak Suud’un
peşini bırakmıyor.
Bu Suud arka destekli askeri birlik, İslami İran’ı
hedefleyen uzun süreli bir stratejinin ilk basamağı. Bu başka görseller ve
aksesuarlarla maskelenmiş bir çeşit NATO operasyonu. Bu şeytani stratejinin
sonunda İsrail ve Amerika emperyalistlerinin, yıpratma savaşında Müslümanlar pes edene kadar, Sünnileri Şiiler
karşısında kullanma planı var. Bu Suud Truva atları Müslümanlara pahalıya
patlayacak. Para yüksek binalı çadır devletleri olan Araplardan çıkacak. 3
trilyon dolarlık faturanın basılacağı yer onlardır. Alınacak silahlar,
çökertilecek devletler var.
Bu petrol krallıkları
bu bedeli, petrol varil fiyatları hızla düşerken nasıl ödeyecek? En son
baktığımızda varil fiyatı 38 dolardı ve hızla düşmekteydi. (Ki bugün 32.72
dolar)
Bu, varlığı adeta kartondan
olan Arap (devletleri) bütçe açığı ile yüzleşiyor, döviz rezervleri azalıyor…
İlk kez vatandaşlarından vergi almaya çalışıyorlar. Mali savurganlıkları
nedeniyle vatandaşlarına artık petrol gelirinden pay olarak, burs takviyeleri,
elektrik -su kullanımı gibi fatura takviyesi öneremeyecekler.
Suud vehhabilerinin, günden güne ve yıldan yıla ne
önerdiklerine dair daha fazla kanıta ihtiyacı olan var mı?
Müslüman Doğu’da bütün bu huzursuz yıllar sırasında
katlanmamış duran neredeyse her şey,
Siyonist İsrail, Beni Suud ve AIPAC
Amerikası grubunun birbirine yakın bir
21.yüzyıl hizbi olduğunu göstermekte.
Suudi rejimi hakkında hala en ufak bir şüphesi bulunan bir Müslümanın
şimdi sorma vakti: Siyonistlerin Kudüs’ü ve Filistin’i çalmasının üzerinden 70
yıl geçmesinden bu yana neden iki kutsal şehrin, Mekke ve Medine’nin vasisi
Suudi Arabistan, Filistin’i özgürleştirmek için bir askeri ittifak kurmadı?
Cevap basit ve düz, çünkü onlar ve
İsrail rejimi , aynı Amerikan centinin iki yüzü gibiler.
Söz konusu Suudi finansı destekli askeri ittifak, Daiş ve
Suud beslemesi benzer grupların gazının bittiğini mi gösteriyor ?
Şimdi Daiş ve
çatıştığı grupların artıklarını temizleyecek Sünni bir ittifak oluşturarak
gelecekteki boşluğu doldurma zamanı mı? Suud önderliğinde bir ittifakı gerekli
kılan jeopolitik bir vakum mu var?
Suud damgalı askeri birlik kimseyi Suudi rejiminin terörizm
karşısında olduğuna inanma aptallığına düşürmesin. Yemen bu gerçeği netçe
göstermekte: Suud savaşı bölgenin en fakir ülkesinde Yemen’de Arap
Yarımadasında asla El Kaide’yi hedeflemedi. Bu bize ne söylüyor?
Bu yeni doğmuş Suudi askeri ittifakı, Suud Rejiminin
düşmesine işaret edebilir mi?
Eğer gelecek aylar Suud ittifakının Daiş olarak bilinen güce
karşı bir öne geçtiği haberlerini görürsek bu Suud rejiminin kendi sözleri olan
‘Esad siyasi veya askeri olarak gitmeli’ sözlerini yediğini gösterir. Diğer bir
deyişle, bu ittifak Suud rejimine Dışişleri Bakanı’nın Suriye hakkında gangster
retoriğinden vageçmesini önerecek.
Ne şekilde dilimlerseniz dilimleyin, Vehhabilerin kralının
düşmesi yatayda.(düşeş)
Bu Suud askeri ittifakının tanıtımında İsrail kelimesinden
asla bahsedilmedi. Ve bu ittifaktan Filistin’in özgürleşmesi savaşı da
gelmeyecek.
Akılda tutulacak bir diğer gelişme de, bu çırak ittifak,
Siyonist Amerikan politikacıların teröristleri yeniden kullanıma sunarak
şüpheli ittifakın içine sunacakları bir enstrüman olabilir. Savaşçılardan en
inatçı bireyleri ve organizasyonları öldür ve kalan savaşçıları bu şeytani
ittifakın içerisine yasal ve saygın birer asker olarak kaydet.
Ve her zaman olduğu gibi, İsrail ulusal çıkarlarının ürünü bu
Suudi askeri projesi , Arap dalkavuklarının defalarca ispatladığı gibi ölü
doğabilir… Zira Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. Şuara
227.