Ekmek kutsaldır...



Hürriyet’ten Mehmet Yılmaz; ısrarla Ahmet Atan isimli İstanbul Büyükşehir Belediyesi sanat danışmanı ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Bölüm Başkanı bir akademisyenin attığı gezi twitlerini yazısına taşıyor.

Twitlerden bazıları şöyle:

‘’Üç–beş eylemci, çapulcu değil, Yahudi, Ermeni ve Rum Öz’ünde ahmakların bileşeni bir grubun isyancıları ile dünden yarına kavgamız olacaktır’’

Bir diğeri:

‘’Yahudi, Ermeni ve Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın

Yılmaz bu twitler için yazdığı yazıda özetle diyor ki;
 
 ‘’Belediye başkanı bu kişiye Rum ve Ermenilerin eşit vatandaş olduğunu, vergi verdiğini, kendisinden farkı olmadığını söyledi mi? İşten atabildi mi?
Hakkında bir savcı, nefret suçu nedeni ile dava açtı mı’’

Yılmaz, demokratikleşme paketi ile ilgili ilk düzenleme nefret suçu ile ilgili olacak diye başlıyor yazısına. Ancak daha yeni geçen ve yasal altyapısı hazırlanmakta olan bir paketin şimdiden neden bu kişiye uygulanmadığını sorarak çuvallamış olmuyor mu?

Azıcık beklese yeni gaflar yapan çıkardı elbet ama dayanamamış…

Buradan gelelim ATV de yayınlanan Veliaht programının sunucusu Gözde Kansu’nun attığı twitlere ve işten çıkarılmasına.

Kansu ismi Ak Parti Genel Başkan yardımcısının, yayında giydiği  kıyafeti eleştirmesi ile gündeme geldi. Daha sonra da işten çıkarıldı.

İktidar partisi genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik bir kıyafete yorum yapıp, sonra buna  ifade özgürlüğü diyor ve bundan sonra yapım şirketi kendi kendine o kıyafeti giyen sunucuyu işten kovuyor…
Bütün olasılıklara aşağıda yer vereceğim ve siyasi ideolojik konulardan materyalist noktalara ülkemizde at izi nasıl başka izlere karışıyor düşüneceğiz birlikte…

Sunucunun twitlerine gelince; gezici olduğu, gezi sürecinde diğer %50 yi aşağılayan, onları sadece kömür ile tavlanmış kesim olarak görmeye çalışan twitleri Retweet ettiği görülüyor.

Bu sunucu siyasi görüşü nedeni ile işten çıkarılmış olabilir. Bu kabul edilebilir mi?
Hayır.

O zaman Mehmet Yılmaz; Ahmet Atan’ın twitleri nedeni ile işten çıkarılmasını istediğinde de kulağa kötü gelmeli değil mi?

Kansu’nun RT ettiği görüşlerde yer alan muhalefet tarzı her ne kadar diğerini aşağılayıp, kendi gibi düşünmeyeni kömür ile tavlanmış seçim sahibi konumunda görse de…

 
…Bir kere bu kişi başkalarının twitlerini RT ediyor. Direk itham etmek doğru olmaz.

İkincisi, ATV’nin gezi twitleri ile işten çıkarmalar yaptığı konuşuldu.  Veya yapım şirketi; şirket olarak Gezi konusunda radikal gördüklerini veya ideolojisini bu şekilde ötekileştirici ve aşağılayıcı yöntem üzerine kuran isimleri ekranında görmek istemiyorsa buna önceden bakmalıydı. Bir insanı bir makama getirip sonra alaşağı etmek için daha somut gerekçeler lazım.

 
Yok eğer kıyafet eleştirisi üzerinden bir ismi işten çıkarıp siyasete yaranma planı varsa zaten kabul edilemez.

’Kız başarısızdı’’ diyenlere de; bu noktaya gelmiş bir olayda Milliyet’ten Olcay Gülgün Karaoğlu’nun dediği gibi üç-beş hafta beklenmeli miydi? Gelin samimiyetle düşünelim. 
Biri işinde iyi değilse neden üç beş hafta beklensin o ayrı. Ama daha ilk bölüm olduğundan iyi mi kötü mü, ratingini osunu busunu görmeden karar vermek yanlış olacağından beklenebilirdi. İlk yüzde ondördüncü sırada program.

Ben bugün youtube’dan izledim. Sesinin inişi çıkışını ayarlayamıyor, heyecanlı. İlk bölüme verilebilir. Enerjiyi alamadım ben. İzleyin siz karar verin…


Bu kız kötü diye mi işten çıkarıldı yoksa o twitlerdeki düşüncelere sahip farz edilip buna rağmen ATV’ye koştu diye mi hazmedilemedi? Şimdi örneğin Akif Beki Hürriyet’e gitti diye hemen değişmeli miydi? Veya 4 yıl önce Radikal’e yani Doğan Grubuna geçtiğinde…

 Biraz buralardan empati yapalım. Ama diğer medya organları da yapsın bu empatiyi ki kutuplaşma-liyakat birbirine karışmasın. At izi başka izlere karışmasın.

Çünkü ekmek kutsaldır…

Bu arada Çelik’in yaptığı kıyafet yorumundan sonra;  kendi grubu televizyonundan kovulan sunucu olayı yaşanmışken; Başbakan Erdoğan’ın ‘devlet yaşam tarzı dayatamaz’ açıklamasını manşete çeken Sabah’a ne demeli? Yanlış gün sanki…

Erdoğan eminim ki bunu sadece yıllarca devletin başörtü yasağı üzerinden dayattığı yaşam tarzı için değil her türlüsü için söylüyor. Başı açık kadar örtülü de Cumhuriyet’in sahibi diyor.

İfade özgürlüğü vs iftira özgürlüğü….

Gül, AİHM ve Cumhuriyet Gazetesi….
Kişiye yayın yolu ile demediğini atfetmek, iftira etmek…

Bunu durdurmak için yargıya gittiğinde ise; yargı kararının sonucundan dolayı bir ülkeyi tazminata mahkum etmek…
Bir devlet yetkilisinin bir gazete yayını için durdurma kararı aldırtması ilk etapta ifade özgürlüğüne aykırı gibi gözükebilir. Ama Gül’ün Cumhuriyet için 2007’de aldırdığı bu kararı eleştirmek için Gül’ün mağduriyetini de bilmek gerekiyor.
 
Ntvmsnbc.nin haberi şöyle:
Cumhuriyet gazetesi 29 Nisan ve 1 Mayıs 2007 tarihlerinde, o dönem Dışişleri bakanı ve Cumhurbaşkanı adayı olan Abdullah Gül'ün 1995 yılında İngiliz "The Guardian" gazetesinde yayımlanan söyleşisinden bölümler aktarmış ve bu haberi reklam kampanyasında kullanmıştı.
Bunun üzerine Gül, Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanması sürecinde gazeteden davacı olmuştu. Gazete, Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından "Abdullah Gül'e atfen yapılan yayımların ve davaya konu olabilecek haberlerin yayımlanmasının tedbiren durdurulması ve önlenmesiyle" cezalandırılmıştı.
Cumhuriyet, İngiliz gazetesinden Abdullah Gül'e atfen "Türkiye'de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz" ifadelerini aktarmıştı. Cumhuriyet'in aktardığı bölümlerin "kendisine ait olmadığını" söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, davanın karar duruşmasının hemen öncesinde gazeteye şikayetini geri çekmişti.
AİHM, Gül'ün şikayetini geri çekmesine rağmen, Cumhuriyet gazetesine getirilen ihtiyati tedbir kararının "demokratik bir toplumda gereksiz" olduğu sonucuna vardı.
Strasbourg Mahkemesi tarafından oy birliğiyle alınan kararda Ankara'nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10'uncu maddesini ihlal ettiğine hükmedildi. Türk hükümeti dava hakkında AİHM'ye hiçbir savunma sunmadı.
Karar gereği Türk hükümeti, Cumhuriyet Vakfı, Güray Tekin Öz ve Yeni Gün Haber Ajansı'nın her birine 2 bin 500 Euro manevi tazminat ödeyecek. Türk hükümeti davacılara 5 bin 100 Euro mahkeme masrafı ödemekle de cezalandırıldı.


Suriye sınırımızda neler oluyor?
 
Bugün’ün haberine göre; Iraklı üç işadamı Hatay’da kaçırıldı. Kaçıranlar Suriye’li. İşadamlarından biri Suriye’ye götürüldü ve başına silah dayanarak bir fotoğrafı çekildi. Bu fotoğraf  Bağdat’taki  ailesine gönderilerek; aileden 2 milyon dolar istendi…
 
Sınırımız ve El Kaide tartışmaları böyle işte… Hoş Suriye olayı yokken de İran sınırından kaçak geçişler, PKK’lıların denetimsiz giriş çıkışı söz konusuydu…  Ama işte bunlar da oluyor.
 
Hükümetin Suriye’deki ve Güney sınırımızdaki El Kaide varlığından ve hele bu varlığın uzamasından rahatsız olmadığını düşünmüyorum.

Peki neden böyle oldu biri bunu açıklamalı. En muhalif sesleri de karşısına alıp konuşarak hem de.
 

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖZE SİYAH BANT, İNCE MİZAH VE SANSÜR

CIA, TALIBAN, AIRBNB, AFGANISTAN VE TURKIYE

The US' dithering over Gulen's extradition following the July 15