LÜBNAN NOTLARI

BEYRUT NOTLARI

Lübnan'a girişte bir sorun yaşamadım. Kimse niye geldin falan diye sormadı... Görevliler gayet nazik. Hiç soru sormadılar. Otelimize yerleştik. Ertesi sabah alış veriş bölgesi Beirut Souks'da modern mimarili AVM nin hemen karşısında kurulan organik pazarda kepekli undan yapılmış semizotlu  gözleme ile yaptım kahvaltımı. Hava bunaltıcıydı. Gözleme ise on numara...



Lux mağazaların hiçbirine girmeden ne var ne yok vitrinden baktım sadece. Arkadaşlar ile yürüyerek Hogan mağazasının önüne gelmişiz. Tesadüf Beyrut'a gelmeden bir iki gün önce internetten baktığım ayakkabıyı vitrinde görünce girdim içeri. Neye niyet neye kısmet kızım Duru'ya bir ayakkabı alıp çıktım. 

Ben gözleme yerken açıktan gıda yemeye karşı olan arkadaşlarım; öğle yemeği  için acıkmıştı çoktan. Bu sırada arkadaşlarımın Lübnanlı bir arkadaşı geldi ve bizi Hogan'ın az ilerisindeki Cavalli Cafe'ye götürdü. Ben sıcaktan nereye geldiğimizi fark etmemiştim. "Ne hoş dekorasyon, Roberto Cavalli gibi" demek üzereydim ki zaten Cavalli imiş...






SURİYE VE LÜBNAN


Suriyeden gelen ve Esad dönemi zenginlerinden Sünni bazı iş adamları ile sohbet ettik. Suriye'ye hala gidip geliyorlar. Siz nasıl zenginleştiniz diye sordum... Demek ki Esad sünnilere de alan açıyor dedim.  "Ben namazımı kılarım; içkimi de içerim" cevabını aldım. Bunu; laik görünümlü müslümanların; alan bulabildiği şeklinde yordum. Buna paralel  mali durumu  ciddi şekilde bozuk alevi nüfusta var zaten Suriyede. Sorun muhalefet etmekte sanki, hangi mezhepten olduğundan çok.

Lübnan'da gördüğüm dini ve mezhepsel bölünmüşlük Suriye ile benzeşiyor. Fark şu; Suriye de savaştan önce hükümet dışında silahlı güç yoktu. 

Lübnan'da Hrıstiyanlar, şii müslümanlar, sünniler, durziler temel gruplar denilebilir. Başımdaki beyaz örtü ile Dürzi yerleşim yerinden Şuf dağını ziyaret edeceğim deyince Durzi sanıldım. Dürzi  kadınlar başlarını beyaz örtü ile örtermiş. 

Bizde siyasi simge denen türbanı; burada Hristiyanı dahil kullanabiliyor. Örneğin Maronitler... Saçı açık sünni müslüman kadin da çok.

Lübnan yönetim modeli parlamenter sistem. Cumhurbaşkanı Başbakan ve hükümet atamaları ve yasama bu meclisten yürüyor. Şu an  128 kişilik mecliste sünni ve şiilerin sandalye sayısı eşiit olduğu gibi, totalde şii ve sünni üyelerin sayısı da Hristiyanlara eşit. Yani sistemde herşey, herkes birbirine muhtaç. Bu sandalye sayısı da Beka, Kuzey ve Güney Lübnan ve Dağ kesimi anlamında neredeyse eşit dağılıyor. 

Hiçbir parti; seçimlerde parlemento sandalyelerinde %12.5 tan fazlasını alamıyor. 

Mevcut parlamentoda; Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Sünni Müslüman ve Parlamento sözcüsü Şii Müslüman olmak durumunda...


Lübnan da herkesi kucaklaması ile tanınan basbakan Refik Hariri cinayeti sonrası ülkenin özellikle ekonomik gelişiminin durduğuna inanan çok.

 Hariri Camii'ne girdiğimde çokmhuzurlu hissettim. Aynı gün, Pazar; şöför; önce bizi Kutsal Meryem heykelinin olduğu Harissa tepesine gotürmüştü. Meryem' in kutsallığı Kuranda da geçiyor. Bu ziyaret yeri bütün Avrupa şehirlerindeki gibi şehri tepeden goren bir bazilika etrafında şekilleniyor. Hediyelik dükkanında Incil'den tek ayetlerin yer aldığı kartlardan demetler satıldığını görünce bizim kutsal mekanlarimızda  bu nedennolmuyor diye düşünmüştüm.  

Ancak burdan çıkınca; akşamı Berat kandili olan bir Pazar günü bu ziyaret uygun oldu mu dedim ve Osmanlı dönemi yapılmış camilerden birini ziyarete karar verdim. Sonradan ise Hariri camii ile değiştirdim bu kararımı...Hariri'nin kabrinin de bulunduğu cami gerçekten özel biryer. Içim huzur ile doldu.

PAZAR AKŞAMÜSTÜ ORTALIK KARIŞTI

Sünni şeyh Assiri'nin ordudaki sünnilere "ayrilin" çağrısı; 8 Lübnan ordusu askerinin öldüğü çatışma haberleri, sakin geçmekte olan Pazarımızı  hareketlendirdi. Gerginlik; bir süre önce; askerin, dur ihtarına uymayan sünnileri vurması ile başlıyor.

 Ülkede her kesim silahlı. Ordu bunu durdurmaya mecbur ve bir noktada kaçanlar olunca asker vuruyor, bu da intikam olarak görülüyor sünnilerce. Çünkü Bu tip durumlarda Hizbullah'a goz yumulduğu düşüncesi; ofkeyi ve intikam duygusunu arttırıyor. Zira askerin buna karşılık sünni "aşırılara" yönelik yaptığı operasyona da Hizbullah ordu yanında destek veriyor...

2006 da Israil Hizbullah'in etkin olduğu bolgeleri vurdu. Sebebi İsrailin plajdaki Filistinlileri vurmasının ardından Hizbullah'ın saldırması ve iki İsrail askerini öldürmesiydi. 45 gün süren savaş sonrası Dahiye bölgesinde bulunan belirli bolgelerdeki yıkıntı; uydu fotograflarına çok net yansıyor.

Beyrutta yaşayan üst düzey yöneticiler veya ticaret ile uğraşan bazı Lübnanlı arkadaşlarıma göre; Dahiye'yi ziyarete niyetlenmem; gereksiz ve fotoğraf çekmek dahi tehlikeli. Ben buna inanmiyorum. Korkanların korkacak sebepleri vardır diyorum. Kabul etmiyorlar. Bölgede uzun yıllar geçirmiş Gazeteci arkadaşlarıma göre ise turistik amaçlı seyahatde de olsam bu bölgeleri görmeden Beyrut'u anlamak zor...

BİRYER KARIŞINCA SOKAKTAYKEN BİLE ANLARSIN

Sünni bölgeleri de karisik zira Pazar günü 8 Lubnan askeri muhtemelen sünnilerce öldürülünce ordu operasyon başlattı. Arabada giderken Sünni şöför Hizbullah'ın radyosundan haberleri dinliyor. Lubnan da bir olay olup tansiyon çıktığında; dükkanlarda arabalarda hemen haberler açılıyor Anlıyorsunuz bişey var...


Velhasıl sünnilerin askerleri öldürmesi haberini duymadan az evvel; bulunduğumuz mağazadan sokağa çıkar çıkmaz bir karışıklık olduğunu anlıyorsunuz. Olay mahalli çok farklı bir yer ama herkes radyoları açmış. Arap spikerlerin sesi duyuluyor heryerde. 

Ben birkez daha; tutku ile yapılan haberciliği sevdiğimi görüyorum...

Şöför Hizbullah radyosunun; gerilimi sünnilerin arttırdığını belirttiğini söylüyor, bunun gerçek olmadığını  aktaran bir dudak büküş ile. Kendisine; sünniler askerleri öldürdüğü halde neden bu yoruma karşı çıktığını soruyorum. Daha öncesi var diyor. Daha önce; askerler sünnileri vurmuştu diyor. Gerekçe soruyorum  "polis bir aracı durdurmak istiyor, araçtakiler silah taşıdıkları için durmayınca asker vuruyor" cevabını aliyorum. E haklı askerler vurmakta, bir sebebi var; uyarmışlar diyorum ister istemez. Bu devlet olmak değil mi diye tepkim... Oysa Lübnan'da devlet; istediğine devlet oluyor. Hizbullah ise herşey demek. Hizbullah'ın bu zeminde olması karşısında;  sünniler de boşluktan yararlanmak istiyor. Zira Hizbullah  buradan organize ettigi silahlı savaşçıları Suriye'ye gönderiyor. Suriyeli kimi sünniler ise "kardeşlerine" karşı savaşacak olan bu insanların buradaki etkinliğinden rahatsız. 

İRAN, LÜBNAN, İSRAİL VE ABD'NİN SAVAŞ KAPASİTESİ

İran'ın nükleer yükselişi, İsrail ve pek çok konunun arka bahçesi gibi bu ülke . İran'ın nükleer silahlarının hızla ilerlediği; dolayısı ile İsrail'in kendini savunma hakkının ön plana çıktığı ilan edilen bir dönemdeyiz. Pakistan ve Kuzey Kore'nin nükleer silah durumları bilinmezken İran'ın giderek ilerlediği düşünülüyor.

Hizbullah; İran ve Suriye desteği sayesinde İsrail'e karşı çıkışları ile tanınıyor ve Lübnan ordusu Hizbullah'ı silahsızlandırmayı düşünmüyor.

Sorunların temeli İsrail'in kuruluşu ile Güney Lübnan'a yerleşen silahlı FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) militanlarının burada hakimiyet kurmak istemesi; Lübnanlılar ile  çatışmaları, bu karışıklıkta bölgedeki Hristiyanlar lehine Suriye'nin olaya dahil olup İsrail ile anlaşmazlığını buradaki güçler üzerinden yürütmesine dayanıyor. Bu iç karışıklığın gelişiminin değişken çeşitli dönemleri var.

Bu hikaye Lübnan'da epeydir böyle. Bizim gezimiz sırasında yaşanan ölümler sonrasında; suikaste kurban giden eski başbakan Hariri'nin gönlündeki gibi; gerçek bir devlet mantığı ile yaklaşan sağduyulu sesler mevcut olduğunu söylemeli. Eski başbakan Saad Hariri bunlardan biri örneğin. Babasını kaybetmiş olmanın acısına rağmen, sünni Assiri'nin ordu karşıtı çağrısının ardından sağduyunun önemini vurguladı Hariri. Herhangi bir şiddet eyleminin ordunun meşruiyetinin sarsılmasının ve kutuplaşmanın önünü açacağı şiddetin; Hizbullah'a ve onun arkasina saklanan gruplara yarayacağının da altını cizdi. Assiri taraftarlari onun çagrısı ile sokaklara çıksa da; ağırlıklı olarak sagduyu vardi.

Bir sünni öldürenin cennete gideceğini söyleyen şii şeyhlerin bulunduğu bir ortamda sünnilerin de nefret gazına gelmeleri an meselesi. Nasrallah da mı böyle söylüyor diyorum; onu iddia eden yok. Yani dünyanın heryerinde; herkes birileri adına konuşuyor...

Bu arada devlet memurları; asker ve polis arasında Türkiyeyi ve Erdoğan'ı sevenler çok. Bunlar muhtemelen sünniler. Benim anlamadığım; sünni şeyh Assiri hangi akla hizmet bu hizmet noktalarında görev yapan sünnileri görevlerini terk edip saf belirlemeye çağırıyor? Bu insanların legal alanda kalmaları; ordunun tarafsızlığı adına dengeleyici yön tayin edebilir oysa. 

Ordu da sünnilere; ya kendi yanlarında ya da karşılarında olacakları mesajını verdi. Lübnan'da herşey çok karışık. Kim ne için kimin için savaşıyor; Iran, Suriye ve Israil'in bu ülkedeki kesimlerdeki karşılığı vs o kadar degişiyor ki kişiden kişiye... 

Ama görünen o ki, inanmış savasçılar savaşıyor, birileri de zengin oluyor. Sanırım dünyanın heryerinde durum bu. Zenginliğini  kaybetmemek için savaşanlar adına savaşanlar da fakirler... Zengin;  Suriye olsun Lübnan olsun tüm bu kavgalarda nasıl daha zengin olurum, nasıl daha az kaybederim diye düşünüyor sadece.

 Savaşan ve ölen fakirlerin yakınlarına da daha büyük bir nefret miras kalıyor herseferinde...  Sonra yeni olaylar gelişiyor, yeni kim haklı-kim haksız tartışmaları... Bir önceki olayı hatırlayarak analiz etmeye çalışmlar...

 İşte Gezi parkı konusunda Başbakana kızma ve aynı şekilde anlama nedenim de bu. Bu kadar küçük şeyler için ayrışmaya mahal verecek dile gerek var mı diye. Anlayışım ise şuradan, böyle dini-mezhepsel unsurların olduğu bir coğrafyada benim yönetimimi mi beğenmiyorlar, bunca yıldır kaostan korudum, ne olmuş yani park yaparsam diyor sanıyorum. Onaylamasam da Onu da anlıyorum...

İşte Lübnan'da; İran Televizyonuna çıkmaya hazırlanan, bir otobüs Suriyeliye saldırıldığı haberlerinin geldiği bu Çarşamba gününde; Türkiye'ye bakıyorum... Suriyeli mültecileri ile; mezhepsel olarak hassasiyetlere temel olan yaralı geçmişi; PKK sı, İran-Suriye gibi komşuları ve ABD-İsrail gibi müttefikleri ile girdiği münasebetleri ve onlar karşısında terazideki ağırlığı ile ;

Türkiye'nin de çok iyi düşünmesi lazım bütün oyun teorilerini...

Ve camide içenleri de içmeyenleri de; hala laf eden milletimizin de düşünmesi lazım. Ama en çok da Suriye gibi olacaksak bile Tayyip gitsin diyenlerin. Cennet gibi bir yer olmuyor ülkeler. Bu sözü bir Suriyeli söylese anlarım belki. Politikaları ile payı var zannı  bunu söyletebilir. Ama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bunu dileyebilir mi emin değilim...

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖZE SİYAH BANT, İNCE MİZAH VE SANSÜR

The US' dithering over Gulen's extradition following the July 15

CIA, TALIBAN, AIRBNB, AFGANISTAN VE TURKIYE