ULUDERE TELAFİSİ, SON ŞANS VE MEDYA
Akşam Gazetesi manşetine bakıyorum. “Uludere Devlet ile Barıştı”
diyor. Bu kanaate varmak için bazı
olguları veriyor haberin içindeki bilgiler. Ama o olgulara rağmen bu
tespit, yüreği yananların iyileşme sürecinin; siyasi bir duruş adına, kurban
edilip malzeme olması gibi duruyor.
İşe
tabii ki yatıştırıcı açıdan bakılabilir, hep öfkeleri canlı tutmak gerekmez.
Ama kafamızda bazı sorular varken bu bakış açısının rağbet görmesi beklenmesin.
Aslında
hükümetin, olaydan sonra siyasi mevzi kaybını önlemek adına; Zeynep Tanbay’ın
ifadesi ile ‘bir takım acayiplikler’ yapmasını siyasetin doğasına
verebiliriz. (Kürtaj benzetmesi falan...)
Oysa
taa başından, -hiçbir spekülasyona yer
vermeyecek şekilde- bir cinayet davasına
bakar gibi, işin üzerine
gidilebilmeliydi.
Komisyon,
raporu açıklamak için gereken son toplantıyı gerçekleştirmeyerek; sürekli
tarihi ertlemekle suçlanıyor.
Öte
yandan basına intikal eden sözümona
“Rapor” ve buna ilişkin haberlerin kaynakları nedir? Şimdilik bilemiyoruz.
Olayın karanlık tarafının hükümeti paniğe düşürme ihtimali, bir taraftan
yürütülen terörle mücadele ile, öte yandan ‘hala bitti diyemem’ denilen
“derin devlet” ögelerinin karşısında;
öncelikle bu “acıyı” bastırmayı; en rasyonel yol görmüş olabilirler.
Devlet dediğimiz şey; suçlusu ve teröristinin dahi “devlet bana oyun
oynamaz” diyebildiği şeydir. Kendi koyduğu kurala uyan organizasyonun
adıdır devlet. Aslında terörle mücadelede de aksayan yerimiz burası. Suçun
büyüklüğü failin affedilmesine sebep olmamalı. Küçükler cezalandırılır,
büyükler cezalandırılmaz algısı en büyük kayıptır. Asıl infiali bu
yaratıyor şu an. İnfial yaratmayalım derken infial yaratılıyor. Bu açıdan
“Uludere” olayı, -emir komutadan nereye varılırsa varılsın, kim ve ne
kaybedilirse edilsin- sonuçlandırılmalıydı. Aksi halde devlet açısından
kaybedilen güven duygusu, korunandan daha önemli ve daha değerlidir.
Bir
kısım medya için ise; olmaması gerektiği halde, aslında yine doğal olarak;
bunları böylece geçiştirmek kanıksandı. Hükümetin kırmzı çizgilerine riayet,
arka plandaki çaresizliğin samimiyetine inanıp hükümetin tarafında durma
politikası...
Olabilir mi? Duruş duruştur, yeterki herkes kendini özgürce ifade etsin diyoruz
ya... ‘Nerede sorumlular’ ve ‘Neden cezalandırılamıyorlar’ sorularını
sormama;
‘Neden
halk ile paylaşılamaz cevaplar’ üstü kapalı dahi anlatmak istememe; duruşları
anlaşılabilir mi, bir yayın organı için acaba?
Psikososyal
Travma Uzmanı Prof.Dr Yüksel Zeynep, Milliyet’ten Zeynep Miraç’a verdiği
bugünkü röportajda, ‘Devlet büyüklerimiz bir hata yaparsa fazla konuşmayalım
susalım,kol kırılır yen içinde kalır’ psikolojisi ile açıklıyor bu
durumu. ‘Ölümler ucuza kapatılamaz’ diye ekliyor.
Uludere’de
de kutuplaşmış durumdayız. Bir tarafta PKK baskısı gerçeğini görmek istemeyen
ve devletin affedilmez hatasını ve ardından gelen tutumundan içten içe memnun
olduklarını sezdiklerim var...
Diğer
tarafta da ‘ortalık güllük gülistanlık. Uludere ucuza kapatılmadı, yakınlara
3.400.00 Lira ayrıldı, ilçede toplamda 12 milyon Liralık 36 proje hayata
geçirildi, 30 kişi korucu oldu, 60 kişi devlet dairelerinde işe alındı’
diyenler.
Akşam
Gazetesi de; olayın acısını yaşayanların, acılarının sarıldığını söylüyor. Yani
direk iktidar yaraları sardı demiyor ama Uludereliler devlet ile barıştı
diyor işte.
Bunu
,Kaymakam Cemil Öztürk, kaybettiği eşini Denizli’de toprağa verirken; yanında
otobüsle gelen 100 Uludereli olması olgusu ile nesnelleştiriyor. Şu cümle ile, ‘Uluderelileri
cenazede gören Kaymakam Öztürk, 'Acımı paylaşmak için oralardan gelen
Uluderelilerin bu davranışı beni çok etkiledi' dedi.’
Kaymaklığı
aradım telefonlara cevap yok. Uludere Kaymakamı, Uluderelilerin otobüsler ile
geldiğini bilmeden, bu işi ekibinden biri mi organize etti diye soracaktım.
Nasıl
gelmiş olurlarsa olsunlar, genç kaymakamın, eşinin cenazesinde taa Denizli’de,
ilçedekilerce yanlız bırakılmaması elbette çok güzel. Kendisine başsağlığı
diliyorum. Allah’tan beş yaşındaki kızına bakacak güç kuvvet diliyorum.Uludereliler
de Cumhuriyet Ortaokulu’nun İngilizce öğretmenini kaybettiler. Onlara da
başsağlığı diliyoruz.
Ama
kafamızdaki tüm deli sorulara aradığımız cevaplar var.
Şimdi;
Akşam’ın haberine göre;
‘’...Bu
acılı süreçte PKK'nın baskısına karşın, 29 ferdini vahim bir hata sonucu
kaybeden Encü Ailesi'nden 15, Ortasu ve Gülyazı köylerinden de 15 kişi olmak üzere
30 kişi korucu oldu. Yine Uludere'den 60 kişi devlet dairelerine personel
olarak yerleştirildi.
Uludere halkı 28 Aralık günü yapılacak olan anma ve
mevlide Şırnak Valisi Vahdettin Özkan ve diğer devlet temsilcilerini de davet
etti. 'Devleti aramızda görürsek mutlu oluruz' mesajı yolladılar. Başbakan'ın
talimatıyla ölenlerin yakınlarının hesabına 3.4 milyon lira yatırıldı. Ancak köylüler
PKK'nın 'alanı öldürürüz' tehdidini sürdürmesi nedeniyle bu parayı henüz almadı...
-Vefat
eden 34 kişinin ailelerine ve köylülere yakacak ve temel gıda malzemeleri dağıtıldı.
-
Eşi vefat eden 28 kadına maaş bağlandı. (iki ayda bir 500 TL).
- Gülyazı'da 24 derslikli
lise için 130.000 TL'ye arsa alındı.
- İki köydeki ilk, orta ve lise düzeyindeki
bütün okulların çevre düzenlemesi ve onarımı yapıldı.
- 'Umut Işığı Projesi'
kapsamında iki köyden 87 öğrencinin dershane ücreti karşılandı.
- Gülyazı, Ortasu, Ortabağ
ve Yemişli köylerindeki 50 aileye 60.000 TL tutarında fidan hibe edildi.
- OR-KÖY kapsamında 57.000
TL maliyetle Ortasu'da 38 haneye güneş enerjisi sistemi kuruldu..’’
Yıllar
önce başlamış projeler ver mı bu projeler arasında?
İnsan
Hakları Komisyonu Uludere Alt Komisyonu üyeleri toplantılara düzenli katıldı
mı? Muhalefetin komisyona ‘baskı’ iddialarına net cevaplar verilmeli.
Ve
şunu biliyoruz ki;
Asıl
yarayı soğutma, asıl ‘devlet ile barışma’ o yanlışın tekrar olmayacağı
inancının tesisi ile mümkündür. Aynı hiyerarşik koruma düzenin yerinde kalması
halinde, yardımlar ne kadar anlamlı olabilir?
Ayrıca;
şunları daha evvel yapsaydın da; o cancağazlar, hadi senin imalarınla
konuşayım; PKKlı olanarı da dahil, üçe beşe bakıp o kaçağa gitme gereği
duymayaydı; olmaz mıydı? Canlarını, oğullarını kaybedenlerin gönlünü almaya
harcayacağını, zaten yapacağını, biraz daha evvel yapaydın... O zaman herkes
sana helal olsun derdi.
Felakete
verdiğin refleks ile çareden uzaklaşmamış olurdu bu yardım enstrümanları o
vakit...
Teşvik ve Rant peşinde koşanlar bravo demezdi belki...
Sırf katma değer vergisi gibi mal ve hizmet karşılığında devlete,
218 milyar 398 milyon lira ödemiyor muyuz? Kazanç, gelir ve emlak gibi
mülkiyetten toplanan, zenginlerin vergilerinden geleni saymıyorum bile.
Helali
hoş olsun derdik hepimiz. Zira fakirin gönlü daha zengindir.
Eminim. ‘Kardeşlerimize
helal olsun’ derdik. Kardeş olduğumuzu iyice bilirdik. Şu
anda dediğimiz gibi.
Tekrar edelim; herkes geç olmadan devlete güvenebilsin artık. Güven sorununun bir kısmı halledilmişken,
büyük ölçüde tekrar zedelenen güven artık tesis edilsin.
* Hale Aydoğmuş'a editöryel katkısından dolayı teşekkürlerim ile.