Musul Operasyonu ve Haşdü Şabi
Bugün sizlere Washington Institute web sitesinde Ağustos 2015 tarihli olarak yayınlanmış bir makalenin tercümesini sunuyorum.
Ehud Yaari tarafından kalema alınan makale, Suriye savaşından tutun Irak'ta ABD varlığının amaçlarına, 'ABD Irak'ı İran'a bıraktı' iddialarından Haşdü Şabi'nin Irak'taki varlığı ve İran bağlantısının kimleri rahatsız ettiğine kadar pekçok soruya cevap niteliğinde.
Ehud Yaari The Washington Institute ve Israil'in kanal iki televizyonun Ortadoğu yorumcularından.
Buyrun o makaleyi okuyalım:
'Tahran'ın İsrail'i çevreleyerek, kuşatma ve siyonist devleti yok etme planına bağlılığı değişmiş değil ve bu hedef İran'ın Irak, Suriye, Ürdün dahil her yerde ilerleme kat etmesini zorunlu kılmakta.
İslam Cumhuriyeti İsrail'i yıkma bağlılığını bögesel siyaset çevresinde majör kaymalar gerektiren uzun vadeli bir proje olarak sunuyor.
İslam Cumhuriyeti İsrail'i yıkma bağlılığını bögesel siyaset çevresinde majör kaymalar gerektiren uzun vadeli bir proje olarak sunuyor.
İsrail ile olan kararlı çatışmadaki direk rolünü büyük bir ikirciklilik/anlam bulanıklıği ile gösterirken İsrail ile yüzleşmek için, Filistinlilerin ve Lübnan Suriye direnişlerinin kapasitesini arttırma çabalarını da sürdürüyor.
Ana öncelikli hedef Batı Şeria'yı askeri operasyonlar için sert bir üs haline getirmek. İranlıların İsrail'in Batı Şeria'nın ele geçirilmesin yerleşimciler eliyle egelleme yönlendirmesinin farkında oldukları çok açık.
Aynı zamanda Hizbullah'a yaptıkları muazzam yatırıma rağmen grubun İsrail ile sonuçlandırıcı bir savaşı, özellikle Suriye'deki savaşta can verip servet harcarken üstlenemeyeceğini de farkettiler.
İran, İran'dan Suriye, Irak ve Lübnan üzerinden Akdeniz'e ulaşacak bir toprak bağlantısını öncelerken Arap dünyasındaki etkisini arttırma yolunu seçti.
Böyl bir bağlantı kurulduğunda İran sadece Suriye ve Irak direniş milislerini güçlendirmeyi değil Afganistan gibi uzaklardan gelen gönüllüleri de güçlendirecek ve İran askerleini çatışma sahalarına özellikle Golan'a tanıştıracak yolu da açmış olacak.
İranlı generallerin buraları destekemesi ve bazen güçlerini devredecekleri toplantılara katılması sebepsiz değil.
İran-İsrail savaşını başka yöne çevirerek engellemek/bertaraf etmek isteyen ABD için öncelik, bu kara koridorunun yaratılmasını engellemek olmalıdır.
Bu, Bağdattaki hükümeti güçlendirmeyi ve burada operasyon yapan (IŞİD'e karşı) İran yönetimine yakın yerel Şii milislerin etkisini azaltmayı gerektirir. Irak ordusunun Al Enbar'da etkin kontrol sağlamasına yardım etmek hayati önemli. Fakat son görünen durumda bu kolay olmaktan uzak.
Esad rejimini zayıflatmak ve sonunda ayağını kaydırmak, IŞİD'in verdiği tehdide karşı Şam'ın önemini azaltmasına karşın, ABD'nin en üst önceliği olarak kalmalı.
Esad rejimi düşerse İran'ın planı suya düşer ve Suriye Hizbullah partneri olarak hizmet edemez ve İran'ın Hizbullah'a askeri teçhizat da sağladığı bir üs olamaz.
Esad güçlerinin son gerilemeleri, rejime ve İranlı sponsorlarına askeri baskıyı arttırmak için bir fırsat. Bu açıdan isyancıları Şam'a yönlendirecek en umutlu yol rejimin karşı saldırılarını engellemeyi başarmış farklı rejim karşıtı grupların bulunduğu alan olan Güney Suriyedir.
Buradaki muhalif gruplar başketin güney eteklerine uzanmış bulunmakta.
Nasrallah'ın Mayıs'ta açıkça söylediği gibi Esad'ın ve İranlı muttefiklerinin düşmesi demek, yabancı topraklarla kuşatılmış Lübnan'a sıkışacak olan Hizbullah'ın da düşmesi demektir.
Nasrallah'ın Mayıs'ta açıkça söylediği gibi Esad'ın ve İranlı muttefiklerinin düşmesi demek, yabancı topraklarla kuşatılmış Lübnan'a sıkışacak olan Hizbullah'ın da düşmesi demektir.
Doğal olarak İsrail ile en uzun sınıra sahip Ürdün'e, İran ı buradaki Filistinlileri kendine bağlaması ve Doğu Ürdünlüleri etkilemesi yönündeki aktivitelerine karşı korkutacak çabalarında yardım edilmek zorunda.
Ancak Ürdün'ün istikrarı, komşu ülkeler Suriye ve Iraktaki İran hegemonyası nedeni ile kötüleşebilir. Tahran, Ürdün'ün gelecekte İsrail karşıtı bir operasyonda önemli bir sahne olacağı için, şimdiye kadar Ürdünde sempatizan toplama çabalarında dikktliydi.
Son olarak İran'ın nükleer silahlanmasını önlemek kesinlikle önemli. Burada İran devlet başkanı Rafsancaninin 14 Aralık 2001 de Kudüs gününde sözlerine bakalım:
"Eğer bir gün İslam Dünyası İsrail'in şu an sahip olduğu silahlar gibi silahlar ile donanırsa emperyalist strateji İsrailin içinde bir nukleer bombanin patlamasıyla herşey mahvolacağı için sekteye uğrayacak. Bununla birlikte bu sadece islam dünyasına zarar verecek . Böyle bir neticeye kafa yormak irrasyonel değil"
İran nükleer silah arayışını inkar ediyor. Ancak Rafsancaninin deklare ettiği şey Hamas lideri Halid Meşal'in de dahil olduğu Filistinlilerin de , İran'ın İsrail'e nükleer bombalı saldırısında sadece İsrail'in değil Filistinlilerin de öleceğinin hesaplanması gerektiği yönünde uyarısına yol açtı.
Risk ne olursa olsun nükleer bomba İran'ın bölede hegemonya iddiasını arttıracak ve İran liderlerine daha agresif ve maceracı politikalar sürdürme konusunda cesaret verecektir. Bu politikalar terörist grupların koalisyonu ile ve bir nükleer şemsiye altında binlerce füze ile ilerleycektir. Şu bilinmeli i İsrail böyle bir tehdidin yakın vemuhakkak olduğunu bilirse kendisinin sonsuz öncelikli bir askeri saldırıdan başka şansı olmadığını görecektir. Bu da geniş bir çatışmayı tırmandırır.
O zaman eğer Washington ve müttefikleri İran-İsrail savaşından kaçınmak istiyorlarsa, İran İsrail'in sınırlarından ve aynı zamanda nükleer silah sahibi olmaktan uzak tutulmak zorunda...
İran ve 5+1 arasındaki nükleer anlaşma İran'ı bir on yıl araya soksada İran farklı silahlanma yöntemleri geliştirebilir.
Aynı zamanda İran'ın İsrail'in etrafında bir direniş duvarını genişletmesine engel olma çabaları yönetilmeli. Bu sadece Batı Şeria da İran titreşimini ve Golan'da yeni bir cephe kurma girişimini engellmeyi değil ABD yönetiminde müttefikler ile birlikte Suriye'de bir İran zaferini ve Irak'ta İran basknlığını önleyecek çaba kararliligini gerektirir.
IŞİD ile savaş ve İran-İsrail savaşı tehlikesi arasında direk bir bağlantı var. İlk olarak Ürdün kralı Abdullah'ın ifade ettiği gibi 'İran yönetiminde bir Şii aksı' doğması İslam Cuhuriyeti'nin İsrail'i yıkma yeminine enerji kazandırır.'
İşte Musul operasyonu dahil bölgede olanlar bunlar. Burada Suriye teslim olsa daha az kan akardı deme özgürlüğünüz var hala. Bölgede direnen İran bölgeyi bu hale getiriyor diye de düşünebilirsiniz.
Ancak ortada olan şu ki burada bir kuşatma var ve mesele şii-sünni meselesi olarak yansıtılıyor. Şiileştirme olarak yansıtılıyor.
ABD'nin sünnileri tutması müttefiklikten ileri gelmekte.
Filistin direnişi zayıflasa Filistinliler için çözüm daha yakın olur demekte de özgürsünüz.
Yorum sizin...
Yorum sizin...